Cevşen ile Alâkalı rivayetin aslı var mıdır?Soru: Cevşen ile Alâkalı rivayetin aslı varmıdır ve söylendiği gibi insana koruma sağlarmı ?
Cevap: Ehl-i Sünnet kaynaklarında, Cevşen ile alakalı olarak bir rivâyet bilinmemektedir. Bunun ancak Şia kaynaklarında geçtiği söylenmektedir.
İmam Gazâlî’ye nisbet edilmesi, Ona yapılan bir iftirâdır; isbât edilmemiştir ve edilemeyecektir. Cevşen’in, Ehl-i Sünnet tasavvufunun yüz küsür sene evvelki dönemdeki büyüklerinden birine âid bir eserde yer almış olması ise sadece îtimada dayanan
bir zühûl (yanılgı) olup, O zatın bi hakkın büyüklüğüne zarar vermez. İşin rivâyet açısından sâbit olmamasını,
akla ve müşâhadeye de ters düşmesi dahi teyid etmektedir. Zira günümüzdeki eşkıyânın, boynunda cevşen asılı olan nicelerini öldürdüğü, nice cevşenli cesedlerin yerde yattığı görülmektedir. Üstelik böyle bir kıyak, Cebrâil tarafından Nebi sallallahu aleyhi ve selem’e ve arkadaşlarına bile yapılmamıştır. Onların, ‘
zırhı çıkarmak’ yerine ‘
zırhı giymek’le emredilmeleri ve hep zırh giymeleri akıllıları düşündürmelidir.
Hüseyin AVNİ Kansızoğluhttp://www.darusselam.com/index.php/sor ... rmdr-.html***
Cifir ve ebced hesabının meşru olup olmadığı meselesine gelince, Bediüzzaman merhumun bu babda sıklıkla zikrettiği bir rivayet vardır. Buna göre Yahudiler, bazı surelerin başında bulunan "
huruf-u mukataa"nın ebced hesabıyla değeri üzerinden Ümmet-i Muhammed'e ömür biçmeye kalkmıştır. Sayısal değeri 71 olan Elif-Lâm-Mîm"i öne sürerek, "
Ümmetinin ömrü 71 seneden ibaret olan bu peygamberin dinine mi gireceksiniz?" demişler, sonra Efendimiz (s.a.v)'e dönerek "
Daha var mı?" diye sormuşlar, O (s.a.v), "
Elif-Lâm-Mîm-Sâd var" buyurmuş; bu defa onun sayısal değerini hesaplamışlar, 131 etmiş… Bu minval üzere devam eden rivayetin sonunda huruf-u mukataalar devam ettikçe sayısal değer de yükselmiş ve Yahudiler "
Bu iş içinden çıkılmaz bir hal aldı" diyerek huruf-u mukattaa'nın sayısal değerleri üzerinden Ümmet-i Muhammed'in ömrünü tayin davasından vaz geçmişler. [1]
Ancak
Bediüzzaman merhum, görebildiğim kadarıyla Resale-i Nur'da birkaç yerde bu rivayetin sadece baş kısmını zikretmekle yetinmiş, sonunu vermemiştir. Zikrettiği kısım şöyledir: "Bir zaman Benî İsrail âlimlerinden bir kısmı, huzur-u Peygamberîde, sûrelerin başlarındaki "
Elif-Lâm-Mîm", "
Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sâd" gibi mukattaat-ı hurufiyeyi işittikleri vakit, hesab-ı cifrî ile dediler:
"
Ya Muhammed, senin ümmetinin müddeti azdır."
Onlara mukabil dedi: "
Az değil." Sâir sûrelerin başlarındaki mukattaatı okudu ve ferman etti: "
Daha var." Onlar sustular..."
Bu rivayeti, Kur'an ayetlerinden cifir hesabıyla farklı delalet boyutları elde etmenin meşruiyetine mesnet kılan Bediüzzaman merhum, rivayetin sıhhati konusunda herhangi bir şey söylememektedir. Oysa
bu rivayetin senedinde yalancılığıyla meşhur Muhammed b. es-Sâib el-Kelbî isimli zat vardır. Bu zat hakkında Hadis tenkitçilerinin kullandığı ve yer tutmaması için buraya almadığım ağır ifadeler için Cer-Ta'dil kitaplarına bakılmalıdır. Dolayısıyla
söz konusu rivayetin cifrin bir bilgi elde etme yöntemi olarak kullanılmasının meşruiyetine delil kılınması uygun değildir.Cevşen'e gelince, Bediüzzaman merhumun bu duanın tevatüren nakledildiğini söylediğine rastlamadım. Evet, o bu duayı bir vird gibi hem kendisi okumuş, hem de okunmasını tavsiye etmiştir. Ancak tevatür iddiasına –dediğim gibi– muttali değilim. Bu duanın özellikle Ahmed Ziyauddîn Gümüşhânevî hazretleri tarafından
Mecmû'atu'l-Ahzâb isimli evrad ve ezkâr mecmuasına alınmasından sonra ülkemizde yaygınlık kazandığını söyleyebiliriz. Sadece Ehl-i Sünnet'e ait Hadis kaynaklarında değil, Şia'nın rivayet konusundaki temel kaynağı olan Kütüb-i Erba'a'da da zikrine rastlanmaması,
Cevşen'in mevsukiyetini ciddi biçimde tartışmalı kılmaktadır.
Bediüzzaman merhumun Cevşen'e atfettiği önem, sadece rivayet tarikinden mevsukiyetine itimat ettiğinden değil, aynı zamanda muhtevasının güzelliğinden, ifadelerinin çarpıcılığından da kaynaklanmış olmalıdır. Onu Efendimiz (s.a.v)'den sabit bir rivayet olarak değil, sadece "
güzel bir dua" olarak okumakta herhangi bir mahzur yoktur.
Ebubekir Sifil[1] Bkz. İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, I, 61.
***
Alıntı:
Rivayete göre Uhud’da savaşın şiddetlendiği bir sırada, Hz. Peygamber ellerini açarak ALLAH’a dua etmiş, bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrail gelmiş ve; "Ya Rasulullah, Rabbin sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır" demiştir.
Peygamber Efendimiz, Uhud Harbinde zırhını çıkarmadığı gibi, mübarek vücudları savaşın şiddetinden dolayı yaralanmıştır da... Hatta yanağına zırhından bir parça saplanmış ve mübarek yanaklarını ve dişlerini zedelemiştir. Allahümme salli ala Seyyidina Muhammed.