|
Kapitalist Tarikatçılar
Aydın Başar
07 EKİM 2009
Kapitalizm; içerisinde ahlakın olmadığı, maddenin ilahlaştırıldığı, gelişmenin yüceltildiği ama insanlığın ve değerlerin yerin dibine batırıldığı acımasız mı acımasız, dini imanı olmayan bir sistemdir. Faiz ekonomisine dayandığı için zalim bir düzendir. Kapitalizm eşittir paraya tapıcılık, o da eşittir putperestliktir.
Kapitalizm; faiz düzeninden rantı olan sermaye ve banka sahiplerinin felsefesidir. Bu bir avuç mutlu azınlığın dinidir. Kapitalizm; dünya üzerindeki zorba devletlerin insanlığı sömürmek için icat ettikleri bir sistemdir. Ki onlar bu sistemi yaşatmak ve çarklarını döndürmek için işbirlikçi yöneticileri kullanırlar. Kapitalizm; ülkelerin içini boşaltmak, halkını muhtaç etmek, devletini bağımlı kılmak için kurulan IMF'nin ve onunla işbirliği yapan işbirlikçilerin mantığıdır. Kapitalizm; dünyada savaşların çıkmasından memnun olan silah tüccarlarının mantığıdır. Yani kan emicilerin ideolojisidir.
Kapitalizmde her şeyin ölçüsü maddiyattır. Gelir getiren şeyler iyi, getirmeyen şeyler kötüdür. Biz saf Müslümanlar önceleri bu mantığın sadece dünyadaki baronlara ait olduğunu sanıyorduk. Oysa şimdi bu mantığın bizim hemen yanı başımızda bittiğini gördük. Nasıl bu günlere geldiğimizi, hangi süreçlerden geçtiğimizi şöyle bir hatırlayalım.
Rahmetli Özal'ın Nakşibendi tarikatına müntesip olması, onu kapitalizme teslim olmaktan alıkoymamıştı. İyi niyetliydi, dindardı ama bir o kadar da kapitalizmin iktisat ve ekonomi anlayışına teslim olmuştu. Bu dönemde liberalizmin tohumları Müslümanların zihinlerine saçılmaya başlandı. Gelişmiş ülke olmalıydık, sürekli ilerlemeliydik falan filan derken kapitalizmin acımasız pençelerine kendimizi iyiden iyiye teslim ettik. Burada kabahati hepten rahmetli Özal'a yüklemek niyetinde değiliz. Asıl söylemek istediğimiz şu ki; dindarlarla liberallerin kaynaşmaya başlamasının bu döneme denk geldiğidir.
İslamî bir iktisat modelini hayata geçirebilecek Erbakan gibi önemli bir değere sahipken, onun kıymetini bilmeyip, iyi niyetli tonton ama Amerikan dostu olan bir amcaya yöneldik. Amerika ile iyi geçinmenin bizim lehimize olduğu; körfez krizinde Amerika'dan yana taraf olmamız gerektiği; hatta bu konuda bir koyup üç alabileceğimiz gibi düşünceler bu dönemin prim yapan düşünceleri olmuştu. Çünkü her şeye maddi çıkar gözüyle bakmak artık bir marifet sayılıyordu. Bunu yapmayanlar ise duygusallıkla veya gerçekçi olmamakla itham ediliyordu.
Ne yazık ki, çok azı müstesna bizim iktisatçılarımız oturup "İslam iktisadı" üzerine kafa yoracaklarına veya İslami bir ekonomik model hazırlayacaklarına ve bu modeli alternatif olarak sunacaklarına, kapitalizmin borazanını öttürmeyi tercih ettiler. Yok efendim dünyada kapitalizm hakim olduğu için ona kafa tutmak gerçekçi değilmiş, dünyadaki sistem değişmeden bizim sistemimizi değiştirmemiz mümkün değilmiş, bir dünya gerçeği olan kapitalizmin gereğini yerine getirmeliymişiz ve daha nice hezeyan... Seküler mantıkla yetişen iktisatçılar bunları söylerken, öz güven sahibi ve milletinin öz görüşüne sahip olan iktisatçılar ise bu derece teslimiyetçi ve boyun bükücü bir yaklaşımı benimsemiyorlardı.
Neticede ne oldu? İki binli yıllara geldik ve Özal zamanında atılan tohumlar bugün yeşerdi ve kapitalizm dindar çevreler tarafından da kabullenildi. Bunu her gün karşıma çıkan örneklere bakarak, gerçek hayattan aldığım ibretlere dayanarak söylüyorum ki maalesef bugün dindarı da tarikatçısı da kapitalizmin mantığını içselleştirmişlerdir. Faraza bir örnek verelim: Nurcular, Süleymancılar ve diğer tarikatlara mensup bazı insanlar çeşitli şirketler kuruyor ve çeşitli ortaklıklar yapıyorlar. Soruyorum; bu şirketlerde sizce hangi mantık hakim durumdadır? Bu insanlar birisini işe alırken onun sigortasını zamanında yaptırıyorlar mı? Veya onu işten çıkartırken hak ettiği tazminatı ona veriyorlar mı? Yoksa vermemek için kırk türlü takla mı atıyorlar? İnsanların mağduriyetini hesaba katıyorlar mı? Kimsenin gözünün yaşına bakıyorlar mı?
Hayır, hiç de insanî düşünmüyorlar ve bunlar namazlı abdestli olsalar da bunların yaklaşımları maddeye endeksli. Solcudur, ateisttir dediğimiz adamlardan farkları belki sadece bu zulümlerini güler yüzle ve tatlı tatlı yapmalarıdır. Onlardan daha fazla uyanık olmalarıdır ki bizim oralarda bu tipler için "anasının gözü" deniliyor. Yani hem işten çıkartıyor hem de tazminat istememesi için ikna ediyor.
Bu sözlerimize hiçbir Nurcu, Süleymancı veya tarikatçı kardeşimiz alınmasın. Biz bazı dindar veya tarikatçı geçinen kimselerin sermayeyi ellerinde tuttuklarında ne kadar acımasız olabileceklerini anlatmaya çalışıyoruz. İnanın bana Said Nursi hazretleri veya Süleyman Efendi hazretleri -ki onların ellerini değil ayaklarını öperim- şuan yaşıyor olsalardı bu adamları ellerinde sopalarla kovalarlardı.
Bu konuyu bir örnekle daha izah etmeye çalışalım. Kapitalizm dindar çevreler tarafından benimsenmeden önce insanlar Allah için tebliğ niyetiyle yayın evleri kurar, kitaplar basarlardı. Şimdi dindar dediğiniz, tarikatçı dediğiniz yayın evine gidin bakalım sizi hangi mantıkla karşılayacaklar? Kapitalist bir mantıkla mı yoksa İslami bir anlayışla mı? Evliya olsanız selam veriyorlar mı bir bakın?
Kapitalist mantığa bürünmüş bu adamlarda artık İslami hassasiyet denilen bir şey kalmamış. Adamlar çalıştıkları odalarda kadın erkek mahremiyetine bile önem vermiyorlar. Ofislerinde, bürolarında, hastanelerindeki veya fabrikalarındaki odalarında bir kadın bir erkek bir odada yalnız çalışabiliyor. Bu durumu kendilerine ilettiğiniz de pişkin pişkin "haklısınız" diyorlar ama "bizim gibisini de bulamazsınız" diye ilave ediyorlar. Evet, şimdi tarikatçılara laf söyletmeyenler onların kurduğu şirketleri, hastaneleri, dershaneleri şöyle bir dolaşsınlar... Oralarda çalışan kimselerle şöyle bir sohbet etsinler. Bu anlattıklarım gözlerimle gördüğüm, bizzat şahit olduğum gerçeklerdir.
|