Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 4 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Mustafa Sabri'nin Musiki Hakkında Görüşleri
MesajGönderilme zamanı: 21.03.09, 23:09 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 21.03.09, 22:54
Mesajlar: 35
Son Şeyhul-İslam Mustafa Sabri'nin Musiki Hakkında Görüşleri

Beyan-ul Hak (Cemiyet-i Ilmiye-i Islamiye'nin yayin organi), aded: 63, sene: 2, cilt: 3, 1328

(1910) "Din-i Islamda hedef-i münakasa olan mesailden: musiki" isimli Osmanlica yazidan bugünkü harflere biraz sadelestirilerek çevrilmistir.

Bu nefis yaziyi aktarmaktan maksat müzik hakkinda bir tartisma baslatmak degil. Osmanlinin son dönem ulemasi ile bizler arasinda maalesef feci bir kopukluk oldugu malumdur. Asil gaye iste bu kopuklugu bir az olsun gidermek, selefimizin nasil düsündüklerini, meselelere nasil baktiklarini anlamaya bir nebze katkida bulunmaktir.

Muaz Özyigit

*****************

Evin reisi defe düskün olunca
Bütün ev ahalisi de rakseder.

Orijinalinde bu beyit yalniz Arapça olarak verilmis.

Gerek dogrudan dogruya tabii seslerle ve gerek aletler ve çalgilar vasitasi ile icra edilen musiki nagmelerinin envai ve muhtelif sekillerine göre haramligina, kerahetine ve hatta cevazina dair ahkam ve akval-i ser'iye mevcud oldugu malum bulunmakla beraber her halde din-i Islamin musikiyi mutlak surette kabul etmekden buna karsi tamamen kayitsiz kalmaktan kaçinmakta oldugu da malumdur ki iste biz de asil bu ikinci nokta hakkinda, yani din-i Islamin, musikiyi kayitsiz ve sartsiz tecviz veya tahsin etmeyerek buna karsi velev kismen korumaci bir tavir almakta olmasinin sir ve hikmetine dair beyan-i mütalaa edecegiz.

Bilenlerin zevkine göre ruhu oksayan büyük bir kiymete haiz olan bu sanat-i nefise hakkinda seriat-i garranin su muttaki muamelesinin, musiki nagmelerinin tesirli kokularini takdir edemiyen bazi kasvetli yaratilisli kimselerin haline kiyas olunmasi asla caiz degildir. Belki din-i Islam musikinin tab'a ne kadar hos geldigini, duygularimizi ne derecelerde gicikladigini bizden ziyade takdir ettigi için buna karsi lakayd kalmayi uygun görmüyor. Zaten en tatli, en zevkli seyde mevcud olan en gizli sakincalari kesfetmek hususunda dinimiz gayet müstesna bir derin görüslülüge malikdir ki bu da dinler arasindaki yüceligine sehadet etmektedir. Öyle ya bir din-i semavi, beseri kendi akillari ile anlayamayacagi hakikatlara ulastirmalidir ki hidayet edici sani ile mütenasib olsun.

Iste musiki ilkin, malayani ile istigal kabilinden olmak hasebi ile mesguliyet seklinde bir ataletdir ki, kumar bahsinde dahi beyan edilecegi vecihle ataletin bu nevinde, yani insanlar için bir is sirasina geçmis bulunanlarinda mündemiç olan kat kat atalet dinimizin nazar-i dikkatinden gizlenememistir. Ikincisi, musikiden alinan lezzet, edilen istifade derin hevâci bir manaya sahiptir. Din-i Islam ise gerek ataletin ve gerek hevâciligin yegane düsmani oldugu cihetle bunlari saklandiklari umulmadik yerlerde arayip takib etmek önemli vazifelerindendir.

Musikinin ataleti ihtiva eyledigi pek güçlükle kabul edilecegine ragmen dikkatli bakislar bu hususta hiç tereddüd etmez. Çünkü bir kere musiki için uhrevi bir fayda tasavvur olunamaz. Dünyaca ise karin doyurmaz tabirine masadak olacak surette faydasizdir. Fakat musiki sayesinde, mesela Avrupa'da, geçim temin eden ve belki büyük bir servete nail olan bu kadar hanendeler sazendeler mevcud oldugu halde, bunun maddi menfaatlerini inkara nasil cesaret olunur demekte acele edilmesin. Çünkü geçim temini insan haysiyetine halel getirmeyecek surette olmadikça vicdan rahatligini temin edemedigi için nazar-i itibara alinamaz.

Lakin biz de serd eyledigimiz nazariyatta garabetten garabete intikal ediyoruz. Bunun haysiyete halel getirme neresinde? Yine acele buyurulmasin. Insanlari asiri derecede eglendiren bütün sanatlar selim ahlak nazarinda düsük islerden sayilir. Bu gibi isleri yapanlarin itibar ve söhretine yapilan alkislara ihtiramlara belki istirhamlara bakmayiniz. Bu ihtiramlar, istirhamlar onlardan bir parça haysiyet koparmak ve bu zarari belli etmemek üzere gururunu oksayarak yaptirmak manasina oldugu için red edilmez. Cevher-i ismetinden siyrilmak istenilen kadinlara karsi da pek çok ihtiramlar gösterilir.

Hanendelik ve sazendelikde mevcud olan su "eglendirmek" nokta-i nazarindan kizlarina çalgi ögretmis olmakla bunu olumlu bulan ebeveynin aklina, ve kadinlarin hürmeti meselesi en muazzez kavaidinden addolunan Avrupa medeniyetini taklid levaziminda olmak üzere dest-i izdivacina talib oldugu kizin çalgi bilmesini arzu eden beylerin haline taaccüb etmek lazim gelir. Bir kadinin zevcini eglendirebilmek iktidarina malikiyeti ayip seylerden degil övgüye deger olmasi iktiza edecegi ve çünkü kadinin zevcini refakati ile memnun mesud etmesi kendisi için bir vazife-i tabiiye oldugu makam-i itirazda söylenemez. Çünkü refakatiyle mesud olmak, eglenebilmek karsilikli bir menfaattir. Su halde çalgi bilmek sartinin kadin tarafindan erkege karsi dermeyan olunmak ve erkeklik meziyetlerine güvenen bir zevcin çalgi çalmasini bilmediginden dolayi kiymet-i zevciyesi eksik görülmek ne kadar garib ve ne kadar gülünç gelecegi tasavvur buyurulsun.

Hanendelere ve sazendelere nisbet bestekarlar bir dereceye kadar yukarida izah edilen gizli zilletten azade gibi görünürlerse de, yekdigeri sayesinde revaçta kalabilen bu sanatlar birbirinin iyi ve kötü taraflarina az çok istirak etmekten kurtulmamalari lazim gelecegi gibi, surasi da mahsusdur ki ilim adamlarinin saha-i tedrisinde yükselen vakar dalgalari ve iftihara bedel bestekar ögretmenlerin muhit-i taliminde hafifmesrepligi hissettiren bir vakardan siyrilmis bir hava yayilir. "Kirkindan sonra saz çalmak" ne demek oldugunu elbette takdir ederiz. Onun içindir ki mesela ileri gelen bir zat hakkinda velev en nefis, en musanna bir sarkiyi talim etmek mahall-i haysiyet ve kendisinden öyle bir seyi istirham büyük bir cüret addolunur. Halbuki ulum ve fünun tedrisati, büyük küçük herkes hakkinda san ve serefi artirma vesilesi olmak icab etmez mi idi?

Bir bestekarin sakirdleri huzurunda bagirip çagirmak hiffet ve mezelletine düsmeksizin henüz bilcümle musiki eserleri hakkinda kabil-i tatbik olmayan nota usulü sayesinde kendi tenha hücresinde eserlerini nesredebilmesini dermeyan eylemek ise bu hususda bir tesettür çaresi bulunmus olmakla teselli kabilinden olacagi cihetle bize cevap olmak söyle dursun iddiamizi zimnen teslim yerine geçer.

Musiki için yukaridan beri serhine çalistigimiz sakincalar, bununla maiset temin eden sinifa ait olup kendi kendilerini veyahut sevdiklerini eglendirenleriyle kaffesinin [hepsinin] dinleyenlerini atalet mahzuru açiklamaya ihtiyaç göstermeyecek bir açikliktadir.

Musiki dinleyenler bu müddette cemiyet-i beseriyye için bir sey yapmis olmayip yalniz bir hayli paralarin bir çok ceplerden çikarak bir cebe girmesine yardim etmis oluyorlar. Sonra bu paralarin mukabilinde bu adamlar ne almis oluyorlar? Hiç!... Bir kunduraci size paraniz mukabilinde bir kundura verir. Fakat siz de o kundurayi giyer mesela dükkaniniza gidersiniz. Bilfarz kitap satarsiniz. Hem kendiniz kazanirsiniz, hem de bir tarafdan o kitaplarin münderecatindan memlekete ulum ve fünun ögretirsiniz. Kitabin tabiine, mürettibine, müellifine, kagidini imal eden fabrikaya, pamugunu istihsal eden çiftçiye ve diger tarafdan kunduranin köselesini yapan sanatkara, hayvanini yetistiren inekçiye kazandirmis olarak bir çok zincirleme içtimai menfaatlara hizmet etmis olursunuz. Lakin musikiye gelince onun da çalgi ve teferruatini temin edenlerle o mezkur çalgilari takdir duygunuza karsi kullananlar müstefid olduklari halde bu istifade zinciri artik sizde kesilir.

Sizin para sarfederek musiki dinlemeniz bir araba tutarak gezintiye çikmaniza da benzetilemez. Çünkü bu suretle arabaciya kazandirdiginiz gibi kendiniz de sihhaten edeceginiz istifade ile hani o beseri ihtiyaçlar silsilesinin tamamlayici bir cüzü olan isinize daha güzel çalisirsiniz. Ve ayrica gezintiye çikanlar için hazir bulunan arabalar sair vakitlerde dogrudan dogruya islerine gidenler hakkinda da kolaylik vasitasi olur. Elhasil gezinti baska musiki dinlemek baskadir. Bugün havanin yemek içmek derecesinde mühim bir gida oldugu ve tebdil-i hava sihhi tavsiyelerin müntehasi bulundugu kadar bir hastanin musiki dinlemesinde tibbi gereklilik gösterirse buna bittabi bir sey denemez. Fakat musiki ile tedavi tabiri, yakin zamanlarda alisilagelmis bir terkib haline gelmekle beraber henüz reçete ile musiki dinlendigi isitilmemistir.

Simdi gelelim musikinin mutazammin oldugu hevaci manaya:

Musiki tahrikleri ile dolu sarhos edici bir havanin cereyanina maruz olanlar acaba hangi nevi duygularin tesiri altinda bulunuyorlar? Bununla hasil olan tesirler hayli çesitli olup bir garibe gariplik elemlerini, bir yetime kimsesizliginin acisini, bir hastaya hüzün verme, bir ihtiyara ömrünün harapligini ve bazen de bir sermest-i ikbale saadetinin dansettirici coskusunu vererek hülasa mahzunun ye'sini ve memnunun nesvesini artirarak alemin olay ve çehrelerinin asli renklerini bir az daha koyulastirmasi ve insanlarin mezkur olaylari itidal sinirlari haricinde karsilama ve telakki etmelerine sebebiyeti cihetiyle bilhassa tembellik tesirlerini andirir. Hele su sayilan çehrelerin büsbütün üstünde olarak ask duygularini tahrik etmesi vardir ki artik bu musiki yönünün beyan sihri için bir manayi mutabiki mesabesindedir. Bundan dolayidir ki mükellef bir musiki meclisinin içki kaplari ve dilberi ayrilmaz unsurlari halinde bulunur. Nitekim en mühim en üryan ask ve sevda sirlari evvela ve saniyen musiki kisveleri altinda --bazi kadinlarin tesettür ederken kendilerini daha cazibedar bir surette gösterdikleri gibi-- bir kat daha açilarak mevkii ilan ve itirafa vaz olunur. Yahut istiyak heyecani ile asiklarin dilinde terekküb edemiyen muhabbet kelimeleri bu iki mikyasin düzenleyici baglari sayesinde bir tezahür sekli alir. Bu nüktelere mebnidir ki mesela bir güzelin askindan sabahlara kadar uyuyamiyorum, yaniyorum, çildiriyorum demeye sikilan bir adam bu mazmunu siir ve musiki kuvvetiyle herkesin içinde bagira bagira teblig ve ifade ederse küstahlik etmis sayilmaz. Hele agzindan izdivac kelime-i mesruasi çoklukla isitilen genç kizlarin, zamanimizda oldugu gibi gelin olmak için iktiza eden mükemmellik sebeblerinden sayilmasi itikadinin bahsettigi cesaret ve salahiyeti ile en derin, en açik ask cümlelerini alenen kullanmalarina, kizlarini akil ve hikmet ve basiret dairesinde büyütmek isteyen ebeveynin muhakemesi nasil müsait olur bilmem? Son asir hükemasindan bazilarinin genç kadinlar issiz birakilirlarsa kendilerine baska isler bulmak için düsünürler dedigine göre çalgi ile mesgul olan kadinlar o gibi düsüncelere dogru düsüncelerini çekip götürecek mukavemetsiz bir rehber bile bulmus olurlar.

Lakin ask ve sevda hayalleri fena bir sey midir? Ask kadar hissiyata incelik, yücelik ve insana melekiyet bahseden hangi sey vardir? O derecede ki bu hal erbabinin yanik kalplerinden tefahur inlemelerine kulak vermemek, göz yaslariyla hem cereyan olan müdafaa selinin önüne durmak mümkün olmaz. Pek dogrudur ama yine bu nazik, muazzez mesele kadar suiistimale kabiliyetli bir sey de yokdur. O halde ki, hoca Nasreddin efendi merhumun basinizdan ask ve alaka geçti mi sualine cevap olarak bir defa geçiyor idi üzerimize adam geldi dedigi kadar vardir. Alelhusus ask ve sevda karsiliksiz olamadigi halde kadinlar hakkinda hayli ayip görünür. Hatta bir erkek yalniz kendisini seven bir kadini taziz edebilir. Bundan baska hiç bir kadinin, hiç bir erkegin hakkinda ask ve sevdasini mazur görmedigi gibi evvelki kadina da evvelki erkekden maada insanlar tarafindan bir kiymet ve haysiyet verilmez.

Musiki hakkinda serdedilen su mütalaalardan siirin en latif kismini teskil eden gazel söyleme hakkinda da bir fikir istihsali pek kolaylasmistir. Methiye ve hicviye kisimlari ise, birincisi çogunlukla dalkavukluk ve ikincisi genellikle ayipçilik olmakla pek iyi bir sey degillerdir. Hüküm ve nasihat nevinden olan siirlere gelince biz de bir sey demeyiz. Nitekim siir hakkinda Islamin fikri iyisine iyi ve kötüsüne kötü denmekle özetlenmistir.

Iste maarif-i nefisenin belki enfesi bulunan siire karsi da mütereddit bir nazarla bakilmasinin sebebi fenaliginin iyiligine galip olmasidir. Hatta tahsil-i ulum ve fünun hengaminda bir talibin siir üzerine fazla düsmesi haylazlik belirtisi addolunarak son asir medeniyetinde dahi pek hosnutlukla telakki edilmez. Siirin sermayesi neden ibaret oldugu sairlerin kendileri tarafindan itiraf olunarak:

Sermaye-i sairan tükenmez
Dünya tükenir yalan tükenmez
denilmis. Ve onlarin henüz bu gibi itiraflara yaklasmadiklari bir devirde: "Onlarin (sairlerin) her vadide saskin saskin dolastiklarini ve yapmadiklarini söylediklerini görmedin mi" [Suara 225-226, orijinalinde ayetler Arapça olarak veriliyor] tarzindaki beyanat-i Kur'aniye ile meslekleri tanittirilmistir. Mamafih siir zihni keskinlestirme ve malumat artirmaya medar olmasi cihetiyle musikiye kiyas kabul etmeyecek surette ehemmiyete haizdir.

Musiki bahsine nihayet vermeden surasini söyleyelim ki eger bunun hissiyat üzerinde icra edecegi tesirler bir nevi azab-i ruhani halinde mutlaka insanlar için lazim ise, din-i Islamda tilavet-i Kur'an mesele-i mühimmesi bu ihtiyaci daha yüksek bir surette temin etmektedir. Nitekim tilavet-i Kur'an esnasinda teganni müstahab oldugu da bunu teyid eder. Ancak burada sayan-i dikkat bir nokta vardir ki o da Kur'an okunurken teganni etmenin bir taraftan da mezmum olmasidir. Yani tilavet esnasinda teganni bazi ehadis-i serife ile tavsiye edilmistir. Fakat seriat ulemasi teganni ile tilavet aleyhinde bulunurlar. Mesele her iki teganni arasini ayird etmekle hallolunur:

Teganni Kur'anin tecvid kaidelerini ihlal eder veya musikiye tatbik edilerek yapilirsa mezmumdur. Okuyanin tabiati güzelligi nisbetinde icra edecegi latif sesler begenilir. Musiki nagmelerine esas maksat ve bizzat olarak Kur'ani ona icra aleti edinmekten sakinmak için mezkur sekil son derecede makuldur. Bundan dolayidir ki musiki dairesinde bestelenen eserler ve siirlerin güfteleri bihakkin anlasilmayip sirf beste kiymetlerini takdiren dinlenir ve taksim nami verilen musiki seslerinde bir dereceye kadar mana anlasilirsa da bunun icab ettirdigi sanat eksikliklerinin aradaki heyheylerle tamamlanmasina mecburiyet hasil olur ki bittabi bu gibi ahval Kur'anda vukuuna cevaz verilir seylerden degildir.

Bir de hüsn-ü tabiat ve kabiliyet-i sanattan mahrum bir adamin musikisi de dinlenmez. Bu meziyeti haiz olanlara gelince dikkat edilirse tabii sesleri müzik egitimi ile kazanilmis seslerinden daha latif ve tesirlidir. Iddiamiz garip karsilanmasin. Nice meshur hafizlar biliriz ki musiki bilgilerini ileri götürdükten sonra tilavetlerinde evvelki kadar tatlilik ve saflik kalmamistir. Hasili, tabii musiki sun'i musikiden daha kiymetli olmak lazim gelir. Çünkü bunlardan birincisi sirf icat oldugu halde kullanilan sesleri taklidden ibaret kalir. Bu makamda bir delilimiz daha var: Bir milletin musikisinden diger millet lezzet alamayip onun da kendi musikisine ragbet gösterdigi görülüyor. Demek ki musikinin tesiri hususiyeti nisbetinde oluyor. Su halde bir adamin tabii sesi milli musikisinin dahi üstünde olarak sahsi musikisi demek olur.

------------------------------
Seyhülislam Mustafa Sabri Kimdir?

Seyhülislam Mustafa Sabri miladi 1869 senesinde Tokat'ta dogdu. Kayseri ve Istanbul'da okudu. Müderris olup Fatih Camiinde ders verdi. 1900-1904 arasinda II. Abdülhamid'in kütüphaneciligini yapti. II. Mesrutiyet'in ilanindan sonra Tokat mebusu olarak Meclis'e girdi. 1908-1912 arasinda Beyan-ul Hak mecmuasinin basyazarligini yapti. 1910'da kurulan Ahali Firkasi'nin ve 1911'de kurulan Hürriyet ve Itilaf Firkasi'nin kuruculari arasinda yer aldi. 1913'de Ittihatçilarin Babiali baskini darbesi üzerine önce Misir'a sonra Romanya'ya kaçti. I. Dünya Harbi'nde Romanya'ya giren Osmanli ordusunca geri yollandi ve Bursa'da mecburi ikamete tâbi tutuldu. 1918'den sonra Damad Ferid Pasa'nin birinci kabinesinde seyhulislamliga getirildi. Kabine düsünce Ayan (senato) üyeligine atandi. 1919'da Iskilipli Mehmed Atif ve Bediüzzaman Said Nursi ile birlikte Cemiyet-i Müderrisin'de çalisti. 1920'de tekrar seyhulislamliga getirildi. Kabineden ayni sene içinde istifa etti. 1922'de yine Romanya'ya kaçmak zorunda kaldi. Daha sonra 1924'de "150'likler" listesinde yer aldi. Önce Hicaz sonra Misir'a geçti. 1938'de 150'liklerin affindan sonra da Türkiye'ye dönmedi. 1954'te Misir'da vefat etti.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 4 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye