Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 8 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Çağdaş Dönemde Kur’an ve Tefsir
MesajGönderilme zamanı: 03.07.10, 18:24 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 253
Çağdaş Dönemde Kur’an ve Tefsire ne oldu?

Ebubekir Sifil

mail@ebubekirsifil.com

Milli Gazete

03-07-2010


Başlıktaki soru, Ankara İlahiyat'tan Tefsir profesörü Mehmet Paçacı'nın son 10 yıllık çalışmalarını ihtiva eden eserin adı aynı zamanda. Kamuoyu, adını ilk duymaya başladığı dönemlerde İslam modernizminin belli başlı genç kuşak temsilcilerinden biri olarak tanıdı Prof. Dr. Paçacı'yı. Özellikle Kur'an ve Tefsir bağlamında modern yaklaşımı cesaret ve özgüvenle savunurdu.

Ancak aradan bir süre geçtikten sonra İslam modernizmi denen çizgiyi sorgulamaya, söylemlerini gözden geçirmeye başladı. İslam'ın modernizasyonunun bir "proje" olarak aslında ne olduğunu, nereyi işaret ettiğini ve gerçekten "İslam'a ait" sayılıp sayılamayacağını ciddiyetle muhakeme etti.

Bu süreci şöyle ifade ediyor: "Kur'an ve Biz Ne Kadar Tarihseliz? adlı çalışmamda, İslam modernitesinin haklı bir gerekçesi olduğu görüşünü ortaya koymaya çalışmış ve bunu zamanında sahip olduğum bilgi birikimi ile savunmuştum. Ancak ilerleyen zaman içerisinde, İslam Çağdaşçılığı hakkında farklı bir görüşe sahip oldum. Buna göre aslında İslam Çağdaşçılığı, gerçek anlamda İslam'a ait kaynaklardan ve bu kaynakların her nesilde yorumlanmasıyla bize bir birikim halinde gelen İslam geleneğinden türememiş, aksine büyük oranda çağdaş durumun Müslümanlar üzerinde yarattığı etkiler sonucunda peyda olmuştur. Onun çağdaş durumu İslam açısından meşrulaştırmaktan başka bir amacı ve sonucu da olmamıştır..."

Farklı zamanlarda kaleme aldığı 9 tebliğ ve makaleden oluşan kitabında Paçacı'nın altını çizdiği en önemli hususları şöyle sıralayabiliriz:

- İslam modernizmi temelde "Kelamî" bir problem olarak görülmelidir.

- İslam modernizminin üzerinde hareket ettiği alan İslamî değildir.

- İslam modernizminin benimsediği metot Oryantalist başık açısının ürünüdür.

- İslam modernizminin başat meselesi mevcut (modern) durumun İslamîleştirilmesinden ibarettir.

Müslümanlar için tam bir "zihin kayması" ve "savrulma" anlamına gelen modern İslam algısı, aslında bütün dünyayı kendi doğrularına göre hizaya çekip değiştiren ve dönüştüren modernitenin "bizde" oluşturduğu etkiden başka bir şey değildir. Modern (ve de Postmodern) dönemde "İslam adına" tartıştığımız meselelere bakın: Kadın-erkek eşitliği, kölelik/cariyelik, ukubat (ceza hukuku), hadislerle sabit (kabir azabı, nüzul-i İsa (a.s), şefaat... gibi) itikat umdeleri vs. Esasen bunların "tartışma konusu" olması dahi yaşadığımız durumun normal olmadığının göstergesidir.

Şöyle diyor Paçacı: "Modern dönemde gerçekten bu soruları yeniden, en baştan sormak bir Müslüman için, dedeleri ve nineleri Afrika'dan nesillerce önce kaçırılmış Malcolm X'in veya bütün bir toplumu, geleneği, kültürel birikimi yok edilmiş, kimliğine ait birkaç kalıntısı bugün müzelere düşmüş bir Kızılderili gencin kimlik arayışı seyahatine çok benziyor. Aslında Müslümanların modern dönemdeki serüvenleri bu örneklerden çok da farklı değil."

Müslümanların bugün karşı karşıya bulunduğu en önemli problemin "modernite" olduğunu, tartışma dışı bir hakikat. Birey, toplum ve ümmet olarak muhatap olduğumuz herhangi bir problemi ele alın ve ciddi bir arkaplan yoklaması yapın. Temelinin moderniteye dayandığını göreceksiniz.

Paçacı hocanın bu kitabı bu noktada gerçekten ufuk açıcı tesbit, tahlil, tenkit ve teklifler ihtiva ediyor. Yukarıda birkaçını başlıklar halinde zikrettiğim "çağdaş problemlerimiz"(!) üzerine cesaret, birikim ve özgüvenle gitmesi kitabın ayırt edici vasfını oluşturuyor.

Ele alınan hususlardaki yaklaşımın isabetliliği, yazarının bu noktaya "nereden" geldiği sorusunun cevabıyla doğrudan bağlantılı değil belki. Hatta bunun ilmî anlamda herhangi bir öneminin olmadığı da söylenebilir. Ancak "geldiği yer" konusunda eleştirel bir yaklaşım sergileyen insanların, her zaman ayrı bir ilgi ve hassasiyetle izlendiği de inkâr edilemez. Zira onun, "geldiği yer" konusunda söyledikleri "dışarıdan bakmak"la eleştirilenlerin söyledikleriyle kıyaslandığında daha bir "içeriden", dolayısıyla daha "gerçekçi" olacaktır. Özellikle de hâlâ onların geldiği yerde duranlar bakımından...

Kitabın muhtevasına değinme imkânı bulamadan yazının sonuna geldik. İleride muhtevaya da girmek ümidiyle şimdilik "yazın ne okuyalım" diyenlere küçük bir öneri olsun.

İletişim:

Klasik yay., 0212.520 66 41

www.klasikyayinlari.com

klasik@klasikyayinlari.com


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Çağdaş Dönemde Kur’an ve Tefsir
MesajGönderilme zamanı: 31.05.11, 09:54 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 25.04.09, 22:10
Mesajlar: 261
TÜRKÇE - KURAN BULUŞMASI

Leyla Marankoz


Türk Dili’nde Kur’an Edebiyatı adıyla bir sempozyum gerçekleştirildi. Çok güzel tebliğler vardı ve sizler için notlar aldık.

31 Mayıs 2011

Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde 27-28 Mayıs 2011 tarihlerinde “Türk Dili’nde Kur’an Edebiyatı” isimli çok güzel bir sempozyum gerçekleştirildi. Ben de katılabildiğim kadarıyla aldığım notları sizlere mealen aktarıyorum. Allah istifade edebilmeyi nasip etsin diyerek bismillah diyorum.

Sempozyum Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İstanbul Müftüğü ve Türkiye Yazarlar Birliği’nin ortak çalışması. Bizlere de bu titizlikle hazırlanmış sempozyuma katılmak düşüyordu sadece, fakat söylemeden geçemeyeceğim ki, katılım beklenilenin çok altındaydı.

Öztürkçeye çevirme çabaları

Açılışına yetişemediğim sempozyumun “Türkçenin Kur’an İle Buluşması” ana başlığı altında gerçekleştirilen I. oturumunda Prof. Dr. Gülden Sağol Yüksekkaya “Başlangıçtan Osmanlı’ya Kadar Türkçe Kur’an Edebiyatı” konusunda şunları söyledi:

-Türkçeye tercüme edilen ilk Kur’an hakkında kesin bir tarih yoktur .

-Kur’an’ın Farsçaya Türkçeden evvel tercüme edilmesinin Türkçe tercüme faaliyetleri açısından önayak olma ihtimali yüksektir. Nitekim bu da miladi olarak 10-11. Yüzyıla tekabül ediyor.

-İlk çeviri örneklerinde Öztürkçe kelimeleri özenle kullanma gayreti göze çarpar. Örn, Allah anlamında “yaratgan” gibi. Fakat sonraki çevirilerde Arapça ifadelere daha yoğun olarak rastlarız. Bu Kur’an’ın Arapça ifadelerinin zenginliğine Öztürkçedeki tek anlamlılıkla ket vurmamak sebebiyle önemli bir politikadır.

Türkçe, tercümede zayıf kalıyor

Bir diğer konuşmacı olan Prof. Dr. Mustafa Kaçalin “Kuruluştan Tanzimata Kadar Osmanlıda Türkçe Kuran Edebiyatı” başlıklı konuşmasında şunları söyledi.

-Kur’an’ın kelimeleri anlam zenginliği bakımından oldukça güçlüdür. Lafızdaki farklılık mutlaka manadaki farklılığa işaret eder. “fülk” ve “sefine” kelimeleri mesela. Gemi mi, kayık mı, sandal mı vs.

-Türkçe, Kur’an’ın zenginliği karşısında zayıf kalan bir dildir. Osmanlı, Kur’an’ın tercümesinden ziyade hoca-talebe ilişkisi içerisinde medreselerde bu ilahi vahyin yaşanmasını kişilere kazandırmanın üstünde durmuştur. Bu durum musikîde de böyleydi. Tek bir nota yazmak yasaktı. Talebe hocasını dinleyecek ve öyle çalacaktı enstrümanını.

-Zamansal tercümenin önemine dikkat çekmek istiyorum bir de. Zira her dönem kendi algısını elbette meal zenginliğimize yansıtacaktır.

-İlk Şeyhülislam Molla Fenari’nin tercümesi önemli bir kaynaktır bizim için, kelime anlamlı bir tercümedir.

Teknoloji tercümeyi etkiledi26712

Bir diğer konuşmacı olan Dr. Suat Mertoğlu “Tanzimattan Cumhuriyete Kadar Türkçe Kuran Edebiyatı” başlıklı konuşmasında şunları söyledi.

-Tanzimat modernleşme sürecinin başlangıcı kabul edilir. Dönemin şeyhülislamı matbaaya “dini kitapları basmaması” şartıyla fetva vermiştir. Fakat Tanzimattan sonra dini kitaplar ve Kur’an da matbaada basılmaya başlanmıştır.

-Tanzimat öncesi yalnız ilimle ilgilenen belli bir kesimin ve alimlerin ulaşabildiği Kur’an ve İslami ilimlerle ilgili kaynaklar Tanzimattan sonra halka çok daha kolay ulaşmaya başlamıştır. Kur’an, Tanzimat öncesi daha çok bireysel boyutta etki ederken artık toplumsal bir alana hoca talebe ilişkisinden ziyade daha hızla yayılmaya başlamıştır.

-Bir diğer husus, Tanzimat sonrası gazete ve mecmualarda tefsirle alakalı yazı ve dökümanları topladığımızda büyük bir hacim olduğunu görüyoruz. Bunlar da halka çok kolay ulaşan iletişim araçları olduğu için halkın Kur’an edebiyatıyla ilgili malumatı çok daha artıyor diyebiliriz. Dönemin tercüme faaliyetlerinde siyasi meselelerin de çok ciddi etkileri olduğunu görüyoruz.

Kur’an’ı Kur’an’dan anlamalı

Bir diğer konuşmacı olan Doç. Dr. Murat Sülün “Cumhuriyet Dönemi Kur’an Edebiyatı” başlığı altında şunları söyledi.

-Abbasilerin son dönemlerinde din “taklitçi” bir zihniyete bürünmeye başlamıştı.

-Kur’an’ın başka bir dile harfiyen çevrilemeyeceği gerçeğinden ötürü hiç tercüme edilmemesi de doğru değil. Ya da tercümeden köşe bucak kaçılması… Zira bu durum Kur’an’ı daima beşeri iletkenlerden anlamaya zorlar bizi. Oysa Müslüman Kur’an’la kendisi de bir bağ kurabilmelidir.

-Meallerin çok olması meselesi 2 sonuç doğurabilir, meal karmaşası ve meal kültürünün gelişmesi. Ben ikinci ihtimali önemsiyorum zira bir şeyin aslı olmadan, kültürünün oluşması mümkün değil.

Akif, Mealini neden yaktı?

“Cumhuriyet Döneminde Meal Edebiyatımız” ana başlığı altında gerçekleştirilen II. Oturumda Prof. Dr. Davut Aydüz “Zayi Olan Emek; Mehmet Akif Meali” konusunda şunları söyledi.

-Mehmet Akif bilindiği gibi bazı nedenlerden dolayı meal yazması için kendisine götürülen talebi kabul etmekten kaçınmıştı. Fakat uzun ısrarların ve dostların araya girmesiyle adına meal denmesi ve Elmalılı’nın tefsiriyle birlikte basılması şartıyla kabul etmiştir. Akif, meal çalışmaları sırasında Mısır’da idi. Yedi yıl boyunca orada meal çalışmalarını titizlikle yürütmüştür.

-1928’de bitirdiği meali ısrarlara rağmen “birinci tercümemi beğenmedim, ifadelerin karşılığı edebi zevkimi tatmin etmedi” gibi ciddi gerekçelerle teslim etmemiştir. Aşırı ısrarlar karşısında ise, bu işi ne kadar ciddiye aldığını gösteren şu sözleri söylemiştir, “bu işin zorluğunu biliyor musunuz? Tercümesi istenen şey bir roman değil, Kur’an-ı Kerim’dir. Bu dönemde yakın dostu Eşref Edip’le aralarında geçen bir diyalog Akif’in hassasiyetini afişe etmesi bakımından önemlidir.

-Ayrıca korkularından bir tanesi de şudur, “tefsirsiz ve izahsız mealleri eline geçiren bilgisiz ve küstah insanların bize sadece Kur’an kafidir düşüncelerinin ve kendi kendilerine kafadan bir din algısı yaratmalarının önüne kim nasıl geçebilir. (nitekim bunun yersiz bir korku olmadığı günümüzde anlaşılmıştır.)

-Akif yaptığı tercümenin “dönemin siyasi duruşunun karmaşıklığına bakarak” Kur’an’ın aslının yerine konulacağından korktuğu için tercümesinin neşredilmesine müsaade etmemiştir. Mısır’da yakın dostu olan İhsan Efendiye mealini yakmasını vasiyet etmiştir. İhsan Efendi, Akif’ten sonra meal için kapısına gelenlere ben meali yaktım dese de kıyıp yakamamıştır. Bir nüsha da kendisi için yazmıştır. Fakat ölürken oğluna kendisine bir şey olursa yakmasını emretmiştir. İhsan Efendinin vefatıyla Meal’in iki tercümesi de yakılmıştır.

Bir Hristiyanın yazdığı meal basılmış

Bir diğer konuşmacı olan Prof. Dr. Sadrettin Gümüş “1923-1960 Arası Meal Çalışmaları” başlığı altında şunları söyledi.

-17 veya 18 meal yazılmıştır bu dönemde. Modernleşme ve uluslaşmanın gerçekleşmesi için (İncil’in tercüme edilmesinden hareket eden bir mantıkla) Kur’an’ın da tercüme edilmesi anlayışı iyice yayılmıştı. Bu dönemdeki meallerin dilleri ağırdır.

-Bu süreci eğer 3’e ayıracak olursak, genel özellikleri itibariyle şunları söyleyebiliriz.

1. Cumhuriyet’ten harf inkılabına kadar olan dönem ki, dili ağırdır ve genelde tefsîrî tercümedir.

2. Harf inkılabından 1950’ye kadar olan dönem ki, bu dönemde bir duraklama olmakla birlikte Elmalılı’nın ortaya çıktığı dönemdir.

3. 1950’den 1960’a kadar olan dönem ki, tercüme dili sadeleşmiştir. Bu dönemden Hasan Basri Çantay güvenilir bir isim olarak göze çarpar.

-Dönemin belli başlı tercümelerine değinecek olursak, Nur’ul Beyan Tercümesi, tefsiri bir tercümedir. Dönemin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından güvenilir bulunmamıştır.

Bir albayın Kur’an tercümesi var. Bu albay Kur’an’ı Arapçasından değil, Fransızca çevirisinden çevirmiştir. Yine dönemin Diyanet İşleri tarafından itimad edilesi olmadığı açıkça belirtilmiştir.

İbrahim Hilmi adında bir çok kitabı olan bir yayıncı da tercüme faaliyetlerine girişmiştir. Fakat tercüme işini bir Hristiyana vermiştir. Sonra tercümeyi bastıracağı zaman bu durumu ortaya çıkarmamış “bir heyet yazdı” demiştir.

Abdulbaki Gölpınarlı’nın tercümesi, dili latif olmakla birlikte müellifinin Şiî olmasından esintiler taşır.

İzmirli İsmail Hakkı, tavsiye edilecek en iyi tercümelerdendir bu dönemdeki.

Bir diğer konuşmacı olan Prof. Dr. Hidayet Aydar “1960-2000 Arası Meal Çalışmaları” başlığı altında şunları söyledi.

-Ben bu dönemi 4’e ayırdım,

1. Yeni mealler. (44 tane )

2. Gazetelerin dağıttığı mealler (12 tane-müelliflerin kimlik tespiti de ayrı bir sıkıntı bu meallerde)

3. Tarihi olamayan mealler (ne zaman yazıldığı konusu tereddütlü olan mealler-5 tane)

4. Baskısı tekrarlanan mealler (9 tane)

-Bu dönemin çevirilerinde göze çarpan önemli bir özellik şudur ki, müelliflerin hemen hepsi lafzî çevirinin mümkün olmadığını söyledikleri halde pek çoğu uygulamalarında lafzî çeviriyi kullanıyorlar.

Elmalılı nasıl istismar edildi?

Bir diğer konuşmacı olan Dr. Muhammed Abay “2000-2011 Arası Meal Çalışmaları” başlığı altında şunları söyledi.

-50 civarında tercüme görülmektedir bu dönemde. Elmalılı’nın istismarı had safhadadır. Bir sürü belli belirsiz isim ve yayınevi mealin mealini yapmak suretiyle Elmalılı’nın tefsirini istismar etmiştir. Hatta Bekir Sadık Hoca’nın mealini basarken yayımcı, hocaya “hocam mealinizi Elmalılı adıyla basalım isterseniz, daha çok satar” demiştir. Bu durum az önce bahsettiğim Elmalılı istismarını ortaya koyması bakımından önemli bir örnektir.

-Bu dönemde satır arası mealin son derece yayıldığını görüyoruz, bu durum Kur’an’ı Arapça kelimelerini de tanıyarak bilerek öğrenmek isteyen insanların çoğaldığına işaret etmesi bakımından önemli.

-Mehmet Çakır “meal için iyi çalışmış olmasına karşın, Türkçe uğruna meali zayıflatmıştır.”

-Salih Parlak “uzay çağına özenti ile yazılmış, aşırı bilimselliklerle boğulmuş bir mealdir.”

-Bu dönemde manzum meallerde Türkçecilik hakimdir.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Çağdaş Dönemde Kur’an ve Tefsir
MesajGönderilme zamanı: 08.02.13, 16:24 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.03.09, 09:49
Mesajlar: 311
güncel


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Çağdaş Dönemde Kur’an ve Tefsir
MesajGönderilme zamanı: 05.07.13, 15:18 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 05.07.13, 15:03
Mesajlar: 21
Alıntı:
bu durum Kur’an’ı Arapça kelimelerini de tanıyarak bilerek öğrenmek isteyen insanların çoğaldığına işaret etmesi bakımından önemli.
Alıntı:


KURANı anlamak, düşünmek ve dosdoğru yaşamak
arzusunun farklı bir ifadesidir.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 8 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye