sufiforum.com http://sufiforum.com/ |
|
Kur'an'da Nasih-Mensuh Meselesi http://sufiforum.com/viewtopic.php?f=12&t=266 |
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) |
Yazar: | arsiv [ 01.01.09, 17:48 ] |
Mesaj Başlığı: | Kur'an'da Nasih-Mensuh Meselesi |
Kur'an'da Nasih-Mensuh Meselesi Mustafa EĞİLLİ Genelde; Kur'an'da bir ayetin hükmünü diğer bir ayetin iptal etmesi şeklinde yaygın kabul gören "nesh" anlayışının gerek tanımında, gerekse kapsamı hususunda alimlerin ittifak sağlayamamış olmaları ve yine konunun Kur'an'ın "ebediyete kadar hükmü geçerli" olma özelliği ile çelişiyor olması meselenin önemini ve doğru tahlilini zorunlu kılmaktadır. Nesh; lügatta bir şeyi iptal etmek ve onun yerine başka bir şeyi ikame etmek, yer değiştirmek, nakletmek, gidermek (izale etmek), yazdırmak manalarına gelir. Hac, 22; Casiye, 28-29 ve Nahl, 101. ayetlerdeki kullanımları bu şekildedir. Istılahta ise nesh; şer'i bir hükmün yürürlüğe konmasından sonra, gelen diğer bir şer'i hükümle kaldırılması, iptal edilmesi demektir. Hükmü kaldıran ayete "nasih", hükmü kaldırılan ayete de "mensuh" denir. Mensuh ayet ile amel edilemez. Klasik görüşte nesh genel olarak bu şekilde anlaşılmakla birlikte, bazı alimler, bu kavramı başka anlamlarda kullanmışlardır. Mesela; İbn Mesud'a göre müteşabih ayetler mensuh, muhkem ayetler nasih olarak isimlendirilmiştir. Zerkeşi ise Kur'an'ın Levh-i Mahfuz'dan indirilişini nesh olarak tanımlamıştır. Ibn Hazm ise beyan ve istisnanın nesh olduğu konusunda ısrar etmiştir. Tercümanü'l-Kur'an diye adlandırılan ve "Kur'an'da bilmediğim hiçbir ayet yoktur" diyen İbn Abbas muhkem ve müteşabihi nesh saydığı gibi bazı rivayetlerde istisnayı bile nesh saymıştır. Hz. Aişe ve Abdullah b. Zübeyr'in nesh anlayışları da bunun gibidir. Bunları ifade etmemizin sebebi, nesh kavramı üzerinde bile tam bir ittifakın olmadığını vurgulamaktır. Ama "Kur'an'ın çelişkisizliği" açısından akidevi bir boyut taşımakta ve şer'i hükümlerin sürekliliği bakımından hayati öneme haiz bulunmaktadır. " "Kur'an bünyesinde neshin varlığını savunanların delil olarak getirdikleri ayetlerden ilki şudur: "Biz bir ayeti başka bir ayetin yerine getirdiğimizde -ki Allah neyi indirdiğini gayet iyi bilmektedir- 'Sen yalnızca uyduruyorsun,' dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler.»(16/101) Bu ayet hakkında ilk dikkate alınacak husus, ayetin Mekkî oluşudur. Emir ve nehiy bildiren ayetler ise genellikle Medenidir. Dolayısıyla bunların yer değiştirmesi söz konusu olamaz. Nesh meselesini Kur'an'a dayandırmak isteyenlerin bu ayeti delil getirmeleri bu yüzden geçerli değildir. Nitekim bu ayetler, İslam'dan önce gönderilen şeriatların neshinden ve İslam'ın onların yerine gelmesinden bahsetmektedir. Ayetin indiği sıralarda Yahudi ve Hıristiyanlar kendi dönemlerinin ve büyük oranda tahrif edilmiş bulunan dinlerinin son bulmasını kabullenemedikleri için Hz. Peygamber'e karşı çıkıyorlar ve çeşitli ithamlarda bulunuyorlardı. Yine bütün bunlarla ilgili olarak da Hz. Muhammed (s)'in işte böyle bir ortamda Allah (c) «Biz bir ayeti başka bir ayetin yerine getirdiğimizde...» buyurarak onların şeriatlerinin yerine artık Hz. Muhammed'in şeriatinin geldiğini ve O'nun geçerli olduğunu bildirmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da "ayet" kelimesinin kullanılmasıdır. Ayet kelimesi Kur'an'da tekil sigayla kullanıldığında "delalet, hüccet, mucize, işaret ve geçmiş risaletler" anlamı kastedilir. Yukarıdaki ayette de bu kelime geçmiş risaletler anlamında kullanılmıştır. Nitekim İbn Abbas'ın talebesi Mücahid buradaki ayetin "şeriat" anlamında olduğunu söyler. Buradan da ayetteki değiştirmenin önceki risaletlere işaret ettiğini rahatlıkla anlayabiliriz. Kısacası, söz konusu ayet Kur'an'daki ayetlerin birbirini iptal etmesi anlamında Nesh'e delil olamaz. Konuyla ilgili olarak gündeme getirilen bir başka ayet de şudur: «Biz daha hayırlısını veya benzerini getirmedikçe bir ayeti neshetmez veya unutturmayız.» (2/106) Burada nesh, 'daha iyisini veya benzerini getirme' şartına bağlanıyor. Daha iyisi veya benzeri getirilince zaten o ayetin iptali söz konusu olmaz, aksine sağlamlaştırılması söz konusu olur. Dolayısıyla buradaki nesh bizim anladığımız şekilde -ıstılahi manadaki- nesh değildir. O halde burada neyin neshi anlatılıyor? Ayeti siyak ve sibakıyla ele alır, nüzul ortamını da göz önünde bulundurursak buradaki neshin de daha önceki ayette olduğu gibi geçmiş risaletlerin iptali anlamında olduğunu kolaylıkla anlarız. Şöyle ki ayet, yine Yahudiler'in durumlarının anlatıldığı bir ortamda geçiyor. Kendi şeriatlerinin geçerliliğinin kaldırılmasına, Peygamberin kendi soylarından gelmemesini bir türlü hazmedemeyen Yahudiler, çeşitli şekilde itham ve itirazlarda bulunuyorlardı. "Allah yaptığını bozar mı? indirdiğini iptal eder mi? Öğretilerinin unutulması mümkün mü?" şeklinde karşı çıkıyorlardı. Kıblenin değiştirilmesi olayını da ağızlarına dolamışlar, "Muhammed ashabına bir şey emrediyor, yarın ondan vaz geçiyor" diyorlardı. Rabbimiz bu ayetle onların şeriatlerinin son bulduğunu, onun yerine gönderdiği Hz. Muhammed'in şeriatine uymaları gerektiğini emir buyurmuştur, İslam'dan önceki şeriatin sembolü olan Kudüs'ün kıbleliğinin neshedilmesi, değiştirilmesi de bunun bir işaretidir. Kur'an'da klasik anlamda neshin olduğunu ileri sürenlerin delillerinden(!) biri de; «Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır. Ümmü'l-Kitap onun katındadır." (13/39) ayetidir. Bu ayete geçmeden, bir önceki ayeti de okumamız yerinde olur: «Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitap (hüküm, son) vardır. » Burada yine Allah-u Teala tespit edilmiş bir sürenin sonundan haber veriyor. Yani yine Kur'an'ın vahyedilmesine itiraz eden Ehl-i Kitab'a dönemlerinin son bulduğu ve Allah'ın dilediğini silip, dilediğini bırakacağı haber veriliyor. Ayetin Mekki oluşu da üzerinde durduğumuz neshe delil olamayacağı konusunu belirlemektedir."diyerek sunumunu sürdürdü. İçki ayetlerinin Kur'an'da neshin varlığına delil olarak gösterildiğine dikkat çeken Eğilli konuyu şöyle açıkladı: "Bildiğimiz gibi içkinin yasaklanması dört safhada olmuştur. Bu konuda ilk inen (16/67) «Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerinden hem sarhoşluk veren içki, hem de güzel rızık elde edersiniz.»; ikinci inen (2/129) «Sana içkiden ve kumardan soruyorlar. De ki: 'O ikisinde de büyük günah vardır, insanlara bazı faydaları varsa da günahları faydalarından büyüktür.» ayetleridir. Üçüncü inen ayet (4/43) «Ey inananlar! Sarhoşken namaza yaklaşmayın. Yaklaşmayın ki, ne dediğinizi bilesiniz.» Ve son olarak da (5/90-91) «Ey inananlar! İçki, kumar, dikili taşlar, şans okları şeytan işi pisliklerdir. Öyle ise bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Gerçekten şeytan içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan alı koymak ister. Artık vaz geçtiniz değil mi?» ayetidir. Burada içkinin yasaklanması konusunda uygulanan tedrici metod, çok açık bir şekilde görülmektedir, ilk ayette Allah Teala içkiyi diğer güzel rızıklardan ayırarak, onun güzel rızık olmadığı noktasına dikkat çekiyor, ikinci inen ayette zararının faydasından daha büyük olduğunu bildirerek inananların içkiden uzaklaşmaları konusunda ikinci adım atılıyor. Daha sonra Allah, kullarının içkili olarak namaza durmalarını, ne dediklerini bilmeleri gerektiğini emrediyor. Allah'a ibadetten men edilme olayının insanların psikolojileri üzerindeki etkisi, içkiye bakış açılarının değişmesi yönündeki etkisi elbette büyüktür. Ve bundan sonra Allah Teala bedenen ve ruhen içkiyi terketmeye hazırlanmış kullarına içkiyi yasaklıyor. «Artık bundan vaz geçtiniz değil mi?» ayetiyle bu kademeli yasaklamanın son bulduğunu anlıyoruz. Elbette ilk ayet indiği sırada da içki Allah katında necis ve haramdı. Ancak kullarının içki gibi bağımlılık yapan bir maddeyi bir çırpıda bırakamayacaklarını bilen merhamet sahibi Allah bu tedricilikle onların içkiyi terk etmelerini sağladı. Çünkü «Allah hiç kimseye güç yetireceğin-den başkasını yüklemez.» (2/286). Özet olarak İslam'ın tedrice riayet etmesi, gayesini gerçekleştirmede kullandığı bir yöntemdir, İslam "o günün toplumunu, bir sosyal vakıa olarak olduğu gibi kabullenmesi" manasında gerçekçi, "aynı toplumdan ideal bir ümmet oluşturma amacı" güden gayeci bir dindir. " "Konuyu toparlayacak olursak; nesh kavramı Kur'an'da vardır ve "geçmiş şeriatlerin iptali, yenisiyle değiştirilmesi" anlamında kullanılmıştır. Kur'an'ın kendi bünyesi içinde bir ayetin diğerini iptal etmesi ve o ayetin hükmünü ebediyyen yürürlükten kaldırılması söz konusu değildir. Musa Carullah, konuyu veciz şekilde özetlemiştir: "Şeriatlarda neshin zorunluluğu, fakat Kur'an-ı Kerim'de onun yokluğu." Her ayet kendi ortamı tahakkuk ettiğinde yaşanır. Kur'an'ın her çağda yaşanır olabilmesi de zaten bunun sonucudur. Kaldı ki Kur'an'da birbirini iptal etmeyi gerektirecek çelişkili ayet yoktur. «Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok ayrılıklar (çelişkiler) bulacaklardı.» (4/82) Kur'an'ın bir konuyla ilgili farklı bakış açısı kazandıran ayetlerin olması onun yaşanan ortamı gözetmesinin ve tedriciliğinin doğal bir sonucudur. Bu ayetlerin çelişmesi ve birbirini iptali anlamına asla gelmez. Bu ayetlerin tedriciliği yanında birbirini tahsis, takyid, tefsir etmesinden söz edilebilir. Allah, ayetlerini hükmedilsin diye indirmiştir. O'nun ayetlerinin hükmünün kaldırıldığını iddia edebilmek için katiyyet ve yakin ifade eden muhkem bir nass gerekir. Yoksa insanların zanna dayanan içtihadlarıyla veya içinde zan barındıran haberlerle, hükmü ve vakıası kesin olan herhangi bir Kur'an ayeti iptal edilmez. Kur'an'da ıstılahı manadaki neshe delil olabilecek bir ayetin olmadığı gibi bu konuda bizlere Rasulullah'tan bir haber de ulaşmamıştır. Alimler de tarih boyunca nesh kavramı ve mensuh ayet sayısı konusunda ittifak edememişlerdir. Nesh bize göre akideyi ilgilendiren bir mevzudur, ihtilaf kabul etmez. Ve «Din artık kemale erdirilmiştir.» (5/3). Eksilme ve artma söz konusu değildir. Bize sadece, görüş ve düşüncelerimizin sağlamasını Kur'an'la yapmak, O'na sımsıkı sarılmak, Rasulullah'ın örnekliğinde O'nu hayatın her anında yaşanır kılmak düşmektedir. |
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) | Tüm zamanlar UTC + 2 saat |
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group http://www.phpbb.com/ |