sufiforum.com
http://sufiforum.com/

Sabetay Sevi dosyası açılıyor
http://sufiforum.com/viewtopic.php?f=118&t=4032
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Yazar:  simurg [ 11.04.10, 21:16 ]
Mesaj Başlığı:  Sabetay Sevi dosyası açılıyor

Sabetay Sevi dosyası açılıyor

Toplumsal Tarih dergisi, Sabetaycılığın kurucusu Sabetay Sevi'nin gizemli dünyasını araştırdı.

10 Nisan 2010

Asım Öz/Dünya Bülteni


Toplumsal Tarih dergisinin Nisan sayısında Cortijo de Sevi (Sevi'nin Evi/Avlusu) adıyla anılan yer hakkında oldukça oylumlu bir yazı yer alıyor. Bu evle ilgili ilginç bir ayrıntı da şu: 30 Kasım 1925 yılında çıkarılan Tekke, Türbe ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu uyarınca zamanın İzmir valisinin talimatı ile burası ziyarete kapatılmış.

Toplumsal Tarih dergisinin 196. Sayısının sunuş yazısında Ahmet Akşit şöyle diyordu.“Yaklaşık on sene önce Sofya’daki sinagogu bir arkadaşımla beraber ziyaret etmiştim. Orada bulunan sabit bir müzede Yahudiliğin tarihi,çok geniş olmayan bir biçimde ele alınıyordu: Sabetay Sevi’ye de birkaç pano ayrılmıştı.Biz sergiyi gezerken dini bir görevli de kırık bir Almanca ile açıklamalarda bulunuyordu.Sabetay Balkanlar ve Türkiye’deki Sabetaycılık üzerine epeyce konuştuk.Esasen bir sinagogta Sabetay’a yer ayrılması beni şaşırtmıştı,sözünü ettiğim görevli de Sabetay hakkında saygısız bir dil kullanmadı.Belli ki Sabetay Sevi Yahudi kültürünün bir parçası olarak kabul ediliyordu.”

Bunu söylemesi sebepsiz değil Ahmet Akşit’in. Çünkü dergi bu sayısında kapağına Cengiz Şişman’ın Sabetay Sevi’nin evini ele aldığı ilginç bir yazıya üstelikte dosya formatında yer vermiş... “Cortijo De Sevi: Sabetay Sevi’nin Evinin Geçmişi, Bugünü ve Geleceği” adını taşıyan yazı oldukça oylumlu. Yazı 17. Yüzyıl Osmanlı toplumunun en önemli figürlerinden biri olan Sabetay Sevi’nin İzmir agora bölgesi yakınındaki eski Yahudi mahallesinde bulunan evin tarihsel gelişimini anlattıktan sonra, buranın Sabetay Sevi’nin yaşadığı evlerden birisi olduğunu belirtiyor. Evi merkeze alan çalışma Sabetay Sevi’ye inananlar tarafından ziyaret yeri haline getirilen bu yerin restore edilerek kültürel mirasın bir parçası haline getirilmesi gerektiğini bu konudaki çeşitli müze örneklerini de anarak ifade ediyor. Söz konusu ev ile ilgili tartışmalar Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın geçen aralık ayında İzmir'i ziyareti sırasında verdiği bir beyanla iyice alevlenmişti. Bu evle ilgili ilginç bir ayrıntı da şu: 30 Kasım 1925 yılında çıkarılan Tekke, Türbe ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu uyarınca zamanın İzmir valisinin talimatı ile burası ziyarete kapatılmış.

Mühim izler

İ. Alâettin Gövsa Sabetay Sevi’yi anlattığı kitabında:
" (...) Bu kişi (Sabetay Sevi) memleketimizde yaşamış ve mühim bir iz bırakmış olduğu halde onun kim olduğunu, neler yapmak istediğini ve neler yapmaya muvaffak olduğunu, nasıl esaslara ve fikirlere dayandığını, macerasının nasıl başlayıp ne şekil aldığını ve üç yüzyıllık tarihte bıraktığı izlerin ne gibi değişikliklere uğradığını anlatan etraflı değil, kısaca bir tek Türkçe eserimizin bulunmaması hayret edilecek ilgisizliktir" diyordu. Çoğu söylentiyle karışık olan onun hakkındaki (b)ilgiler ve yorumlar evine ilişkin ilgi ile toplumsal ve siyasal olarak ona duyulan ilgilinin eşzamanlılığını da ortaya koymakta. Şişman ev konusunun ortaya çıkışını şöyle açıklıyor yazısında: “1990'lı yılların başından itibaren yerli ve yabancı araştırmacılar Sabetay Sevi'nin İzmir Kemeraltı'nda metruk bir evinin olduğunu ve buranın kurtarılıp müze haline getirilmesi gerektiğini dillendirmeye başladılar. 1990'lardan önce ise ev sadece mahalle sakinlerine ve ehline malum idi. Bu harap evin görüntüleri ilk kez 1992 tarihli Sazanikos adlı bir belgeselde ve sonra da Haziran 1996 tarihli Atlas dergisinde dünyaya aktarılmıştı.2000'lerin başında evin bulunduğu agora bölgesi henüz temizlenmeye başladığı sıralarda ev tamamen terk edilmiş, yıkıntılar altında kalmış, tinerci çocukların barınağı, eski teneke ve kâğıtçıların deposu, yaklaşması bile tehlikeli bir yer haline gelerek, zamanın yıkıcı kolları arasına unutulmaya terk edilmişti. Yüzyıllardır Sabetaycılar ve Sabetay sempatizanları için lieu de mémoire hizmeti görmüş bu yer yok olmak üzereydi.”

Cortijo de Sevi

Ev ile ilgili şimdilik elimizdeki ilk belgenin 1925 tarihli Resimli Dünya gazetesinde yayınlanan bir mektupta verilen bilgi olduğunu aktaran Şişman ev ve ev sahibi hakkında şu bilgileri veriyor: “Bilindiği gibi Sabetay Sevi 1626 yılında İzmir'de nispeten varlıklı bir Yahudi ailesinin en küçük oğlu olarak dünyaya geldi. Çocukluğundan itibaren kendisini dini çalışmalara adayarak zamanın en önemli Yahudi âlim ve mistiklerinden birisi oldu. Yaptığı çalışmaların etkisinde kalarak ı648'de kendinin "beklenen Mesih" olduğunu ilan edince İzmir'in Yahudi din adamlarınca şehirden uzaklaştırılmış ve uzun süre Selanik, İstanbul, Kahire, Safed ve Kudüs'te sürgünde yaşamıştı. 1665 yılında Kudüs'te iken müridi ve hayranı Gazzeli Natan kendisini Mesih ilan edince gerçek şöhretine kavuşmuş ve bu şöhret ile İzmir'e geri dönmüştü. 1665 Eylül ayından Aralık sonuna kadar şehirde kalmış, burada iken zamanının büyük bölümünü uzlette geçirmiş, sadece yakın müritleri ile görüşmüş ve ilk mesiyanik faaliyetlerini de yazıda söz konusu olan bu evde gerçekleştirmişti. Üç katlı, büyük odaları, manzaralı bir terası ve avlusu olan bu ev Sevi'nin varlıklı ailesinin sahibi olabileceği türden bir ev idi. Mesihçi faaliyetler neticesinde şehirde çıkan kargaşadan doğan şikâyetlerden dolayı önce İzmir kadısı, daha sonra da İstanbul'da bulunan vezir-i azam ve padişah olaydan haberdar olmuşlardır ve müdahale etmişlerdir. Sevi, Ocak 1666'da İstanbul'a getirilerek tutuklanmış, Çanakkale'de kalelerden birine hapse gönderilmiş, 16 Eylül ı666'da Edirne Sarayı’nda Padişah IV. Mehmed (Avcı) ve Vani Efendi huzurunda sorguya çekilmiştir. Sorgu sonunda ölüm ya da ihtida seçenekleri karşısında kalan Sevi, Müslüman olmayı seçmiştir. Kapıcıbaşılığa atanan ve Aziz Mehmed Efendi adını alan Sevi bir saraylı olarak Edirne ve İstanbul'da yaşamış ancak daha sonra kendisinin tipik bir mühtedi gibi davranmadığı anlaşılınca da Arnavutluk'ta bulunan Ülgün şehrine sürgüne gönderilmiş ve 1676'da orada ölmüş ya da inananlarına göre ikinci defa geri gelinceye kadar gözden "gayb" olmuştur.”

Başka Hayatlara Açılmak ve Diğer Yazılar

Dergide ayrıca bu konuyla yakından ilgili olarak görebileceğimiz yazılar da yer alıyor. Rıfat N. Bali erken Cumhuriyet döneminde İstanbul’un kültürel hayatında önemli yeri olan “Mazide Kalmış Üç Kitabevi”ni yani Kanaat Kütüphanesi, Kohen Hemşireler ve Tünel Kitap Evi’ni ele aldığı yazısında Yahudi kökenli kitapçılara değiniyor. Bilgi ve belge eksikliklerinin olduğu bu alanda önemli bir yazı çıkarmayı başarmış Rifat N.Bali. Kütüphanelerin erken müdavimleri olanlar bilirler ki kütüphane görevlilerinden önce kütüphane kapısına gelen müthiş bir araştırmacıdır Bali.Yine aynı yazara ait: “Güzelleştirilmiş Tarih Anlatımına Bir Örnek:Prof. İlber Ortaylı ve Türkiye Yahudileri” başlıklı yazı bir anlamda kendini “bağımsız araştırmacı” olarak tanımlayan Rıfat N.Bali’nin tarihçi İlber Ortaylı ile araştırmaları içinden hesaplaşması gibi geldi bana.Özellikle şu cümleleri birlikte okuyalım : “Prof. Ortaylı’nın Şalom gazetesinde yayınlanan makalesi sorunlu bir makaledir zira son onbeş yıl zarfında Türkiye Yahudileri konusunda yayınlanan onca eserden sonra ortaya çıkan tabloyu hiç dikkate almamakta ve de doksanlı yılların ortasına kadar egemen olan ‘güzelleştirilmiş’ tarih anlatımını tekrarlamakta.” Başka pek çok yazılarında olduğu gibi özellikle popüler içerikli formattaki yazılarında daha doğrusu konuşma yazılarında olduğu gibi Şalom’da yayımlan İlber Ortaylı yazısı da sorunlu olabilir. Ama Rıfat N.Bali’nin buradaki niyeti Türkiye Yahudileri konusunda yayımlanan eserlerin çoğunun yazarı olarak kendisini ortaya koyma durumunun göstergesi. Rıfat N.Bali’nin “tarihi yazılmamış olanların'' tarihini çalışmanın perspektifi içinde gelişen ''toplumsal tarih'' yaklaşımı doğrultusunda kısa bir sürede biriktirdiği zengin literatüre de bakarak, ''bu coğrafyada olup biteni gün ışığına çıkarmanın önemi'' kendini hissettiriyor. Öte yandan özellikle son on beş yılda Türkiye'de resmi tarih anlatılarının, kurgularının dışına çıkarak, özellikle klasik, resmi tarihçiliğin dışarıda bıraktığı azınlıklara dönük bir tarih anlatısının başka bir resmi tarih olarak yerli yerine oturmakta olduğu da kendini bir kez daha ortaya koyuyor. Kuşkusuz bu konular tarihsel perspektifin değişimi ile yani büyük anlatıların her türünden ricat isteği ile de yakından ilgili. Hz. Musa’nın bile Kürt ulusçuluğu için bir örnek olarak kodlandığı amatör çalışmayı anmakla yetinelim bu noktada.

Hakkındaki eleştiri yazılarını okuduğundan ya da bir biçimde haberdar olduğunu bildiğim ama nedense bu yazılar hakkında çıt çıkarmamayı ilke haline getirmiş biri olarak gördüğüm İlber Ortaylı büyük olasılıkla bu ilkesini bu yazı için de koruyacaktır.

Tabii sadece bunlar yok Toplumsal Tarih dergisinde. Adına sadık bir biçimde geçen yüzyılın basınından seçmeler, antik dönem krizlerinin para arzını etkileri, Ali Ufki’nin Devrân-ı Dervişân adlı ilahisi ile ilgili yeni bulgular, Özbekistan’ın Kaşkaderya bölgesinde Guzar Vahasındaki Yalpak Tepe Şehir Harabesinde gerçekleştirilmiş olan arkeolojik yüzey araştırmaları, yirminci yüzyıl başlarındaki Osmanlı Kürt aydınlarından Mevlanzâde Rıf’at Bey’i tanıtan yazıları burada anabiliriz.

Toplumsal tarihi, "tarihin hurdalığına" atmayanların bulacağı çok şey var derginin bu sayısında.

1. sayfa (Toplam 1 sayfa) Tüm zamanlar UTC + 2 saat
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group
http://www.phpbb.com/