Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Yavuz Bahadıroğlu: "Menemen Hadisesi" hakkında...
MesajGönderilme zamanı: 28.12.09, 12:06 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.03.09, 09:49
Mesajlar: 311
Serbest Fırka’dan Menemen Olayı’na

Yavuz Bahadıroğlu

ybahadiroglu@vakit.com.tr

Vakit

2009-12-24

Cumhuriyet tarihimizin ikinci siyasi partisi olan ve Atatürk’ün isteğiyle en yakın arkadaşı Fethi Bey tarafından kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nin İzmir mitinginde, meçhul bir elin ateşlediği tabancadan çıkan kurşunla ondört yaşlarında bir çocuğun öldüğünü dünkü yazımda ifade etmiştim.

Genel Başkanı Fethi Bey İzmir mitingi kargaşasından Ankara’ya döndüğünde şaşkındı. İktidarın kontrolünde çıkan tüm gazeteler ağız birliği içinde kendisini suçluyor, “Hükümeti istemekle” itham ediliyordu:
“Bir fırkanın (siyasi partinin) iktidara geçmek isteğini suç saymanın mantığını anlamak imkânsız, biz bu partiyi eğlence olsun diye kurmadık, tabii iktidara geçmek istiyoruz” şeklinde mantıklı demeçler vermeye çalışması ise görmezden geliniyordu.

İktidarın oluşturduğu toz duman içinde Fethi Bey’i kimse dinlemiyor, “İrticayı yüreklendirmek”le, “halkı inkılaplara karşı kışkırtmakla”, hatta “cumhuriyete ihanet etmek”le suçlanıyordu. (Hatırlayalım: Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşları aynı ithamlar altında asıldı. Demirel, Ecevit, Türkeş ve Erbakan benzer suçlamalarla sürgüne gönderildi ve partileri kapatıldı).

Sonuçta o ve arkadaşları, çok ağır ithamların altında bunaldılar. Atatürk’te ise henüz tepki yoktu. Ahmet Ağaoğlu bir kez daha Çankaya’ya çıktı. Atatürk’e şunları söyledi: “Beni Serbest Fırka’ya siz soktunuz... Mezarıma birkaç adım kalmışken, milleti anarşiye sevk eden sebep olarak görülüyorum... Millete ihanet ettiğim gibi kurtarıcıma da karşı çıktığım suçlaması altındayım. Buna katlanamam... Çekilir, öğretmenlikle meşgul olurum daha iyi.”

Atatürk şöyle karşılık verdi:
“Anlıyorum ki sen verdiğim sözden şüphe ediyorsun. Namus sözüm var. Müsterih olun.”

Ancak birkaç gün sonra bu hava değişti. Atatürk de Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın önderlerini suçlayanlara katıldı. Muhtemelen yanlış bilgilendirilmişti. Kurucusu olduğu Cumhuriyet Halk Fırkası’nın başına geçip Serbest Cumhuriyet Fırkası ile siyasi mücadeleye girmekten söz ediyordu.

Fethi Bey ve arkadaşlarının o günlerdeki lâkapları ise “mürteci=irticacı=dinci” idi.
Halbuki kurucuların arasında Atatürk’ün ısrarla partiye soktuğu en samimi arkadaşı, Kütahya Milletvekili Nuri Conker’le kızkardeşi Makbule Hanım da vardı.

Fethi Bey artık tümüyle çaresiz ve tümüyle ümitsizdi. Nihayet Atatürk’e bir mektup yazdı:
“Biz sizinle mücadele etmek için parti kurmadık” diyerek partiyi kapatma kararı aldığını bildirdi. (18 Aralık 1930=79. yıldönümü).

Böylece cumhuriyet tarihimizin ikinci siyasi partisi de kapatılmış, bu çok partili sistem denemesi de hüsranla sonuçlanmıştı. (Üçüncü deneme, Demokrat Parti adıyla ancak 1946’da yapılacak, ama o da yine “irtica” ithamıyla 1960 darbesi sonunda kapatılacaktı).

Resmi tarihle resmi hizmete mahsus tarihçilerin “İrticai ayaklanma” dedikleri meşhur Menemen Olayı, bu tarihten sadece dört gün sonra patladı.

Ne tesadüftür ki, o tarihte iktidar partisinin dikkatleri dağıtacak böyle bir olaya çok ihtiyacı vardı.
Çünkü Serbest Cumhuriyet Fırkası’na halkın gösterdiği büyük ilgi, Fethi Bey’in İzmir’de “Bizi kurtar Fethi Bey” pankartlarıyla karşılanması, İsmet Paşa’yı fena halde ürkütmüştü...

Menemen Olayı iktidara can simidi oldu. Bu olay sayesinde Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın akıbetini unutturabilecek, yeniden kendi partisini öne çıkarabilecekti.

Menemen Olayı, (23 Aralık 1930=79. yıldönümü) resmi söyleme göre, “İstanbul/Erenköy’de Şevki Paşa Köşkü’nde oturan 84 yaşındaki Nakşibendî şeyhi Erbilli Şeyh Esat Efendi ile oğlu Mehmet Ali Efendi tarafından planlanıp, Manisa Askerî Hastanesi imamlığından emekli Laz İbrahim Hoca tarafından teşvik ve tahrik edilen ve Derviş Mehmet’le adamları tarafından icra edilen menfur bir irtica hareketidir.” (Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Büyük Osmanlı Tarihi, 5. cilt).

İddiaya göre, Şeyh Esat ve tarikatının amacı, “Cumhuriyet Hükûmeti’ni yıkmak, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olarak saltanat ve şeriatı getirmek, tekke ve zaviyeleri açmak, şapkayı yasaklayıp yeniden fesin kullanılmasını sağlamak”tı.

Peki ama bu kadar büyük iddiaları hangi güçle gerçekleştireceklerdi?

Resmi söylemin “derviş” saydığı Mehmet ile birkaç arkadaşı bir sabah namazından sonra bayrak açıp şeriat ilân edecekleri iddiasıyla hükümet meydanına yürümüş, meraklılar kalabalığı eşliğinde nutuk atmaya başlamıştı.
Nutkunda, “kendisinin peygamber olarak geldiğini, şeriatı yerine getireceğini, Menemen’in 70.000 Müslüman tarafından kuşatıldığını, şeriat bayrağı altına girmelerini, girmeyenlerin kılıçtan geçileceğini, askerin silâh atamayacağını, kendilerine top ve merminin işlemeyeceğini...” (Prof. Dr. Enver Ziya Karal, Osm. Tarihi, 5. cilt muhtelif sayfalar) söylüyordu.


Konunun fazla uzadığının farkındayım. Sonraki yazımızda bitirelim inşallah.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Yavuz Bahadıroğlu: "Menemen Hadisesi" hakkında...
MesajGönderilme zamanı: 28.12.09, 12:10 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.03.09, 09:49
Mesajlar: 311
Menemen Olayı’ndan günümüz provokasyon larına

Yavuz Bahadıroğlu

ybahadiroglu@vakit.com.tr

Vakit
2009-12-28

43’üncü Piyade Alayından Piyade Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay Menemen’de ortaya çıkan kargaşayı bastırmakla görevlendirildi.

Kubilay eratın cephane almasını beklemeden 26 mevcutlu müfrezesi ile birlikte olayın cereyan ettiği Hükümet Konağı'na (Belediye Meydanında) doğru hareket etti.

Olay mahalline gelen Kubilay'ın müfrezesi, ikaz dinlemeyen gruba ateş açtı ancak silâhlarında manevra mermisi bulunduğundan dolayı etkili olamadılar.
Bunu fırsat bilen Derviş Mehmet ise, “Bakın bana kurşun işlemiyor” diyerek tüfeğini ateşledi...
Kubilay ağır şekilde yaralandı...

Derviş Mehmet, Şamdan Mehmet’le birlikte Kubilay’ın sığındığı Kazez Camii bahçesine girip bahçede bitkin bir vaziyette yatan Kubilay’ı şehit ettiler.

Olayı duyan 43’ncü Piyade Alay Komutanlığı Yüzbaşı Ragıp Çaldıran ile Yüzbaşı Abdülbahri Bey'in komutalarında makineli tüfekle takviyeli iki bölük görevlendirdi...

Açılan ateş sonucu Derviş Mehmet ile Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet öldürüldüler.
Olay kısa süre içinde bastırıldı. Ancak Ankara’daki yankıları müthiş oldu.

01 Ocak 1931 tarihinde TBMM'nde konuşan Başbakan İsmet İnönü:
“...Kubilay olayı yüzlerce seneden beri dini siyasete alet eden bütün hareketlerin yeniden ortaya çıkmasıdır. Bu zavallılar lâikliğe karşı gelerek şeriat istemektedirler” dedi.


Orgeneral Mustafa Muğlalı başkanlığında kurulan Harp Divanı Mahkemesi Menemen’e gitti...
Kimisi olay çıkardığı, kimisi alkışladığı, kimisi seyrettiği, kimisi de berber dükkanını açmak üzere o an şehir meydanından geçtiği için yakalanıp mahkeme karşısına çıkarıldı. (Bu mahkemenin ne temyizi, ne de sanıkların avukat tutma hakları vardı. Çok hızlı karar veriyor, verilen karar anında infaz ediliyordu. Bu yüzden kuru ile yaş da yanıyor, kimi masumlar da asılabiliyordu).

Divan-ı Harp Başkanı General Mustafa Muğlalı, duruşmada bulunan sanıklara hitaben yaptığı konuşmada, “Tarikatın münevver tabakalarından bu millet çok zarar görmüştür; tarikatçılar, daima millet ve memlekete kötülük yapmışlardır; son 400 senelik Türk tarihi tetkik edilirse Nakşibendiler din ve tarikat perdesi arkasında zavallı saf Müslümanları kalpte saklı olan o 'sırla' zehirlemiş ve bu millet sizin aletiniz olmuştur” diyerek sanıklardan çok tarikatları suçladı. (Orgeneral Mustafa Muğlalı 1943 yılında Üçüncü Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı iken Van'ın Özalp İlçesi'nde 33 masum vatandaşı kurşuna dizdirmek suçundan 1946’da yargılanıp idama mahkûm edilmiş, daha sonra cezası, görev şartları dikkate alınarak 20 yıla çevrilmiştir).

Şimdi gelin mahkeme tutanaklarına kısaca göz gezdirelim...

Yaralı olarak ele geçirilip sonra idam edilen Emrullah oğlu Mehmet Emin, sorgusunda; Deli Mehmed'in bir toplantıda şöyle dediğini naklediyor: “Dünya Şeyh Esat Hoca’nın avucundadır, isterse tufanlar ve fırtınalar yaratıp dünyayı altüst edecek kudrettedir, ben de Arabistan'a hatta Çin'e kadar giderek Hz. İsa ile birleşeceğim ve oradan Avrupa'ya yönelerek Avrupa devletlerini dahi dine davet edeceğim.”

Bu saçmalıkları dillendirmek için diyelim ki “deli” olmak yeter; peki ya bunlara inanmak için ne olmak lâzım gelir dersiniz? Dinle, diyanetle zerre kadar alâkası olan insan bu safsataları yutmaz. Çin’e gidecekmiş de, Hz. İsa ile görüşecekmiş... Bunları “itiraf” diye zabta geçirtenlere şaşmalı.

Ama “itiraf”ın asıl ilginç bölümü arkasından geliyor. Mehmet Emin’in sorgusunun devamında söylediklerine bakın: “Mehdî Derviş Mehmet (Yedeksubay Mustafa Fehmi Kubilay’ı şehit eden deli) ‘Hz. Peygamber de bu esrardan içti ve öylece miraca çıkarak Allah ile görüştü’ diyerek (haşa) orada bulunanlara devamlı esrar içirdi.”

Adamın deliliğine sınır olmadığı, üstüne üstlük bir de esrarkeş olduğu ve yaptıklarını esrarın etkisiyle yaptığı o kadar belli ki, başka delil gerekmiyor.

Manisa'dan Giritli Küçük Hasan’ın (hakkında mahkemece idam kararı verilmiş, ancak, yaşı küçük olduğundan cezası 24 seneye indirilmiştir) yapılan sorgulamasında, “Bozalan Köyü’nde Mehdî Mehmet ve arkadaşlarına iki adet silâh verildiğini, bu köyde bir hafta kadar kaldıklarını, zikir ederek esrarlı sigara içtiklerini” söylüyor.

Eee... Kos koca Cumhuriyeti “iki adet silâh”la nasıl yıkacağını kim söyleyecek?



Mahkemece hakkında idam kararı verilip çok yaşlı olduğu için cezası 24 yıla çevrilen; ancak, tutuklu bulunduğu sırada ölen Erbilli Şeyh Esat Efendi’nin aleyhinde delil uydurulamamış olacak ki, ancak vefat ettikten sonra, bizzat Askerî Mahkeme Başkanı General Mustafa Muğlalı tarafından basına şu beyanat verilmiştir: “Şeyh Esat, hilâfet komitesiyle alâkasına dair bir itirafname hazırlıyordu. Bu münasebetle İngiliz casusu Lavrens (Lawrence) ile münasebette bulunduğunu da doğrulamaktaydı. Fakat, hastalığı bunu yazıp bitirmesine mani olmuştur.”

Bu iddiadan öyle bir anlam çıkıyor ki, sanki Şeyh Efendi, içinden geçenlere dayanılarak idama mahkûm edilmiş.
Peki ama içinden öyle bir “itiraf” geçirse bile, Muğlalı Paşa içini nasıl okumuş?

Sonuç olarak: “Menemen Olayı”nı tertip ettikleri, olaya katıldıkları, alkışladıkları, ya da olay anında meydanda bulunup öylece baktıkları gerekçesiyle yargılanan yüz küsur insandan 28'i, Menemen'in muhtelif yerlerinde İdam edildiler. (03 Şubat 1931)

50 sanık muhtelif hapis ve ağır hapis cezalarına çarptırıldı. 27 sanık ise beraat etti.

İyi bir gözdağı daha verilmiş, bir süre için yine “sessizlik” sağlanmıştı.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 5 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye