Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Ramazan Bayramı sebebiyle Türkistan Türkleri'ne selam olsun
MesajGönderilme zamanı: 20.09.09, 21:40 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
Ramazan Bayramı sebebiyle Türkistan Türkleri'ne selam olsun
(Bir kahramanlık günü sebebiyle)

Cevdet Akçalı

cakcali@yenisafak.com.tr

20 Eylül 2009 Pazar



Niçin, Sadece Anna Frank...
Aynı Zamanda Anne Batur Değil?

*

"Anna Frank'ın Hatıra Defteri" isimli eseri bilmeyen pek az düşünürümüz vardır. Bu eser, Nazi Almanyası'nda, Yahudi ırkına yapılan mezalimi ve bu arada Frank ailesinin maruz kaldığı işkencelerden bahseder. Frank ailesi, Nazilerin gaddar işkenceleri karşısında duyduğu korkuyu, üzüntüyü, cılız bir ışık gibi yanıverip sönen ümitleri, küçük Anna'nın kaleminden pek güzel bir şekilde anlatır. Bir insan olarak, eseri üzülmeden, gözlerimiz yaşarmadan okumak veya seyretmek mümkün değildir.

Bu eserin neşri, bütün dünyada alâkayla karşılanmış, eser bütün dillere tercüme edilmiş ve onun dünya tiyatrolarındaki temsil adedi, rekor denilecek seviyeye ulaşmıştır. Ve bu eser, Türkçe'ye de tercüme edilmiş ve tiyatrolarımızda uzun müddet temsil edilmiştir.

Adı geçen eserin, Türkiye'mizde bu kadar alakayla karşılanması takdire ve tebdile değer. Zira, Yahudi ırkına yapılan mezalim, dünya görüşümüze göre, bütün insanlığa ve bu arada insan olarak bizlere de yapılmış sayılır. İşte, Anna Frank'ın Hatıra Defteri'ne memleketimizde duyulan alaka bundandır.

Bundan birkaç gün evvel Adana'da, İmam Hatip Okulu talebeleriyle, Türkistanlı gençler, bir kahramanlık günü yapmışlardır. Bu günde, okunan bir çok hamasi şiirler arasında, Moskof komünistlerinin, Türk ırkına yapmış olduğu ve yapmakta devam ettiği mezalim dile getirilmiştir. İşte bu vesile bizlere, yakın tarihimizde cereyan etmiş bir hâdiseyi hatırlatmış ve bizleri derin derin düşündürmüştür.

Elimizde bir eser daha var. Bu da bir insan ırkına tatbik edilen gayri insani muamelelerin hikâyesini anlatıyor. Eserin ismi, "kazak exodus"tır. Eser, Amerikan yazarlarından Godfrey Lias tarafından yazılmıştır ve manası "Kazak Çıkışı" veya "Kazak Hurucu"dur. Eserin ilk sayfasında, "Bir milletin hürriyete uçuşu" başlığı vardır. Müellifin Orta Asya kazakları dediği millet, Şarki Türkistan Türkleridir. Bu insanlar, yani Şarki Türkistan Türkleri, altmış yıl müddetle Çinliler ve Ruslarla, bir ölüm kalım mücadelesi yapmışlardır. Eser bu mücadeleden bazı sahneleri hikâye eder.

"Orta Asya Kazakları vakur, hürriyet âşıkı, esaretten nefret eden cesur bir halktır. İşte onların maceralarının, ıstıraplarının, zafer ve mağlûbiyetlerinin ve hürriyete doğru son uçuşlarının hikâyesi..."

956 yılında yayınlanmış olan bu eserden öğrendiğimize göre, Kazakların hürriyet için hurucu 952 yılında bitmiş; yani halâ külleri üstünde... Ve adı geçen mezalim, dünyanın daha çok medeni olduğunu iddia ettiği ve Nazi işkencelerinden onbeş sene gibi bir zaman sonra cereyan etmiştir.

Bu mücadele halâ devam eder mi bilmiyoruz. Fakat bildiğimiz bir şey var: Orada, Anna Frank'ın ailesine yapılan işkencelerden çok fazlasının, bu cesur millete tatbik edilmiş olduğu.

İşin acı olan diğer bir tarafı da şudur: Bir Amerikalı yazar, bu dâvaya alâka duymuş, bunu dünyaya işittirmek istemiş ve bu mevzuda bir eser yazmıştır. Fakat Türkiyemizde, ıstırap çeken bu insanların sesine cevap verecek bir ses çıkmamış ve bahsettiğimiz eser tercüme edilmemiş, Türk aydını bu eserden haberdar olmamıştır.

Şarki Türkistanlıların hikâyesi ne hazindir. Hikâyenin ana hatlarını yazmak bile insana ıstırap veriyor.

Hikâye 1899 yılında büyük kahraman Osman Batur'un doğumuyla başlar. Ve Osman Batur 20 yaşına geldiği zaman mücadele bütün şiddetiyle kızışır. Müellifin tarihine göre, "Türkler, sürüleri, atları develeri olan ve oymak oymak konup göçen, kımız içen insanlardır. Memleketlerinde zengin madenler vardır. Çinliler bu insanlardan haksız vergi almak istemişler ve mücadele bundan başlamıştır."

Bu millet 1930 yılına kadar yalnız Çinlilerle mücadele etmiş ve 1930 yılından sonra bir taraftan Rus komünistleriyle, diğer taraftan Çinlilerle ve sonra Çin komünistleriyle mücadele zorunda kalmıştır. Ve nihayet 1951 yılında, tahammül edilmez hale gelen bu hayattan kurtulmak için, meşhur "KAZAK HURUCU"nu yapmışlardır.

Bu mücadelenin detaylarını buraya sığdırmaya imkân yok... Fakat kısaca şu noktaları kaydetmek lâzım: Modern silâhlara karşı göğüsleriyle mücadele eden insanlar; bu insanların hür milletleri yardıma çağırışları; ve yıllarca böyle bir yardımın geleceği ümidiyle yaşamaları; ve nihayet, kendi ifadelerince "Muharebede veya susuz çöllerde ölmek, esir gibi yaşamaktan daha iyi değil midir?" diyerek binlerce insanın yollara düşmeleri; Taklamakan'ın insafsız ve kızgın çöllerinde ve Şimali Tibet Dağlarının kuş uçmaz yollarında adım başına yüzlerce mezar bırakarak Tibet'e ulaşmaları; Ve Tibet'te kurtulduk zanniyle hürriyet şarkıları söylerken, Tibet askerlerinin ölüm saçan namlularını karşılarında bulmaları... Ve nihayet, bir avuç kolsuz ve bacaksız insan kümesi halinde bir İslâm diyarı olan Keşmire ulaşmaları...

Ve nihayet, bu bir avuç insanın hürriyete doğru yani Türkiye'ye doğru uçuşları... Müellif, bu uçuşun sonunu şöyle bağlıyor: "Onlar, Türk hükümetine minnettardır. Çünkü bu mültecilerin, başları üzerinde şimdi bir çatı mevcut..."

Belki bazılarımız hatırlarlar. 1954 yılında, bazı gazetelerimiz, bu gazilerden, Muhammet Emin Buğra, Hüseyin Taci, Kine Sari ve isimlerini şimdi hatırlıyamadığımız bir avuç kahramanın Türkiye'ye gelişlerinden bahsetmişti. Ve bu arada küçük bir broşür de çıkmıştı. Fakat bunlardan haberdar, kaç Türk münevveri var? bu gaziler şimdi nerededir bilen kaç Türk vatandaşı var? Ve gene düşünelim, Anna Frank'ı tanıyan Türk münevverlerinin sayısı bunlardan ne kadar fazla...

Şarki Türkistan'ın kahraman mücahidi Osman Batur'un ve bunu doğuran büyük Türk anası Batur'un hayatını Türkiye'de yazmaya kalksanız, ellerinde kara damgalarla bekliyen bir sürü insan olduğunu görürsünüz. Size ırkçı derler; Turancı derler, mürteci, maceraperest derler... Ve sizi bir vatan haini gibi takbih etmeye kalkarlar.. Tekrar Anna Frank'ı hatırlayalım. Bu eserin Türkiye'de temsili ne büyük alâka bulmuş ve Anna Frank için ne kadar gözyaşı dökülmüştü. Bu hal, insan olarak bizler için iftihar edilecek bir nokta.

Fakat Anna Frank'ın yanında bir de Anna Batur var, Ana Baturlar var... Boko Baturları, Osman Baturları daha ismini saymakla bitiremeyeceğimiz nice büyük insanları doğuran analar. Bunların da birer hikâyesi var... Bunlar da her şeyden önce bir insan; bir Müslüman; ve bir Türk... Ve ayrıca bunlar, uzak diyarlardan, bir tutam hür havayı göğüslerine doldurabilmek için bizlere koşarak gelmiş... Nerede bunlar için de sızlayan bir kalp, akan bir damla gözyaşı... Nerede bunları anlatan bir kalem, nerede sahnede Osman Batur gibi kükreyen bir kahraman?..

Anna Frank için gözyaşı dökmek bir fazilet; fakat Anna Batur'u bilmemek ise bir yüz karası...

*: Bu yazı 15 Ocak 1962 yılında VATANDAŞ Gazetesi'nde yayınlanmıştır.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye