Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Fetih: Bir medeniyet projesi
MesajGönderilme zamanı: 09.06.09, 15:46 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.02.09, 22:15
Mesajlar: 28
Fetih bir medeniyet projesiydi

BEŞİR AYVAZOĞLU

b.ayvazoglu@zaman.com.tr

29 Mayıs akşamı televizyonda haber kanallarından birini seyrederken İstanbul surlarına doğru koşuşturan Yeniçeri kılıklı birtakım adamlar gördüm ve hemen kanal değiştirdim.
Haberin devamını seyretmediğim için takaların bu yıl da tekerlekler üzerinde karadan yürütülüp yürütülmediğini ve takma sakallı yaşlı bir Fatih'in şehre yeniden girip girmediğini bilmiyorum.

Fetih yıldönümlerinde yapılan törenlerden hiç hazzetmedim. Bana sorarsanız, bu törenler "Kahpe Bizans" sululuğundan pek de farklı değil; daha açık bir ifadeyle, fetih yüceltilmiyor, tam aksine, karikatürize ediliyor. Çok başarılı bir çalışma olan "Fetih Panoraması" yeter; İstanbul'u her yıl yeniden fethetme şaşkınlığına artık son verilmeli, bu benzersiz şehri bir yıllığına Avrupa'nın değil, sonsuza kadar Türk ve İslâm dünyasının "kültür başkenti" yapmak için ciddi projeler geliştirilmelidir.

Fetih, bir şehrin el değiştirdiği sıradan bir hadise değil, bir medeniyet projesidir. Türk tarihçilerinin henüz doğru dürüst bir biyografisini yazamadıkları -ne yazık ki hâlâ Franz Babinger'e mahkûmuz- Fatih'in ne kadar açık görüşlü ve geniş ufuklu bir padişah olduğunu henüz yeterince anlayabilmiş değiliz.

Geçen haftaki yazımda Fatih'in Troya efsanesinden bir imparatorluk projesi çıkardığını söylemiştim; kendini aynı zamanda "Kayser-i Rum" yani Roma imparatoru olarak gördüğü için Bizans mirasına da sahip çıkan Fatih'in fetihten hemen sonra kurduğu müesseselerden biri Nakışhane'ydi. Hiç vakit geçirmeden Rumeli ve Anadolu taraflarından sanatkârların aileleriyle birlikte "payitaht"a gönderilmesini istemesi, İstanbul'u sadece siyasî bir merkez değil, aynı zamanda bir "kültür başkenti" yapma niyetinde olduğunu; öte yandan Bizanslı ve Venedikli danışmanlar edinip sarayını İtalyan sanatçılara da açması, projesini zamanla dünya ölçeğinde genişlettiğini göstermektedir. İtalya'dan başta Bellini olmak üzere birçok sanatçının İstanbul'a geldiğini, Da Vinci ve Michalengelo gibi büyük isimlerin de gelmek istediklerini ayrıca hatırlatmaya gerek var mı?

Fatih'in sadece Batı'ya değil, Doğu'ya doğru da genişleyen hayalleri vardı. Kendisinden önceki padişahların aksine, Anadolu'daki Oğuz devletlerini pek ciddiye almıyordu; ilk fırsatta hepsini ortadan kaldırarak devletini bir "cihan devleti", bir "imparatorluk" yapmaya kararlıydı. Doğuda rekabet edebileceği tek güç vardı: Timurîler. Maveraünnehir ve Horasan bölgesinde hüküm süren bu büyük Türk devletinde ikinci dil gibi kullanılan Farsçaya da Latince ve İtalyanca gibi ihtiyacı vardı.

Her alanda Timurîlerle boy ölçüşen Fatih, Maveraünnehir'de yaşayan büyük ilim ve edebiyat adamlarını İstanbul'a çekmeye çalışmıştı. İstanbul'dan zaman zaman hediyeler alan Ali Şir Nevai, Fatih ve oğullarının nazarında çok itibarlıydı ve ricaları asla geri çevrilmezdi. Büyük metematik ve astronomi bilgini Ali Kuşçi'yi Semerkant'tan getirtmeyi başaran Fatih'in Nevai'yi davet edip etmediğini bilmiyoruz, ama onun yakın dostlarından olan ve Herat'ta yaşayan büyük sufi şair Molla Cami'yi mutlaka yanında görmek istiyordu; bunun için birkaç defa teşebbüste bulunmuştu. İstanbul sarayında Uygur alfabesi de kullanılıyor ve Çağatay Türkçesini bilen kâtipler görev yapıyordu.

Gedik Ahmet Paşa kumandasındaki İtalya seferi ve kendi kumandasındaki Doğu seferi, Fatih'in Doğu'yu ve Batı'yı içine alan "imperium" projesini gerçekleştirmek üzere harekete geçtiği anlamına gelmektedir. Esasen onun döneminde Balkanlar büyük ölçüde fethedilerek yirminci yüzyılın başlarına kadar devam eden kısmî bir Avrupa Birliği gerçekleştirilmiş ve İstanbul bir dünya başkenti haline gelmişti. Büyük bir telaşa kapılan Avrupalıların Fatih'i ortadan kaldırmanın yollarını aradıkları düşünülebilir. Bu bakımdan bu büyük hükümdarın beklenmedik ölümü konusunda yapılan tartışmalarda, doktoru tarafından zehirlenerek öldürüldüğünü iddia edenlerin gerekçeleri daha sağlam görünmektedir.

Osmanlı Devleti'nin bir imparatorluğa dönüşmesini sağlayan, Fatih'in vizyonudur. Çok kültürlü yapı, kaçınılamayan fiilî bir durum değil, şuurlu bir tercihti. Bu tercihin sonucu olan 'Millet Sistemi', bütün azınlıklara kendi dillerini ve kültürlerini yaşama imkânı sağlamıştı. Esasen imparatorluk olmanın başka yolu da yoktu.

Fatih'in hayali kendisinden sonra gelenlerce belli ölçüde gerçekleştirilmiştir; ancak onun kadar açık görüşlü olmadıkları, biraz da kendilerine duydukları aşırı güven yüzünden Avrupa'da neler olup bittiğini merak etmedikleri için bütün dünyayı bir "barış küresi" haline getirebilecek süreci iyi yönetememişlerdir. Fatih'in vizyonu doğru anlaşıldığı ve iyi anlatıldığı takdirde, insanlığın geleceğini kurtarabilecek gerçek "küreselleşme"nin sırları çözülebilir.

04 Haziran 2009


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye