Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Mektubât-ı Rabbanî / GİRİŞ ve ÖNSÖZ / Abdulkadir Akçiçek
MesajGönderilme zamanı: 26.04.10, 08:43 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Mektubât-ı Rabbanî / GİRİŞ ve ÖNSÖZ / Abdulkadir Akçiçek

GİRİŞ ve ÖNSÖZ

Bu MÜBAREK MEKTUPLAR'ın mevzuları genellikle şöyledir:

a) Bu düşük dünyanın zemmi..

b) Âhirette yararlı olacak şeylere ve âhiretin yüksek derecelerine erme babında teşvik.. Ve bunları sevdirmek..

c) Pek değerli vaaz ve nasihatlar.. Bunların ihlâsla kabulünü beyan..

d) Şeriat-ı Mustafaviye hükümlerini yerine getirmeye teşvik..



GİRİŞ

Allah'a hamd olsun..

Öyle yüce tek zattır ki: Akıllar, zatının künhünü idrâkten yana acizdir. Hak erlerinin fehimleri, sıfatlarına karşı marifet babında şaşkındır.

O Yüce Allah: Bu âlemi bedii bir şekilde yarattı. Hayret veren işlerini san'at tecelligâhlarında cevelân ettirdi.

İnsan nev'ini yarattı; kâinatında ne varsa, hepsini onun özüne tevdi etti. Onu, şereflendirdi; hilâfeti ile kereme, şerefe nail eyledi; sair halkına nazaran faziletli kıldı. Kalanları, insan nev'inin necatına, ihtiyaçlarının yerine gelmesine, derecelerinin yükselmesine, gayelerine ermeye, yakınlığı evcine çıkmalarına basamak eyledi.

***

Sunulan inciler misali salâtlar, cevherler misali selâmlar, eşsiz saygılar; mahlukatı arasında en şerefli, mevcudatı arasında en keremli, zuhur yerlerinin en tam mazharı efendimiz sultanımız Muhammed'e.. Şöyle ki:

İki cihanın yaratılmasından murad odur. Yüce Hakkın feyizlerinin dağılması, bereketlerinin yayılması gayesinde bir sebebdir.

Keza onun âline de.. Onunla sohbet nimetine, sair kemalât ihsanına nail olan ashabına da..

Keza, ümmetinden tüm evliya kullarına da..

İşbu velî zatlar, bütün güçleri ile, onun getirdiği İslâm dinini yaşatmaya, sünnetine tabi olmaya, tüm hallerinde onu izlemeye çalıştılar.

Anlatılan manadan ötürüdür ki, Allah-ü Taâlâ, o velî kullara nimet sofralarını mubah eyledi; ihsan cinsi lütuflarını onlara giydirdi; içlerini ve dışlarını onun pek güzel huyları ile süsledi.

Yüce Allah, yayılan nurlarla onların kalblerini nurlandırdı. Özlerini hikmet hakikatları, sırların cevherleri ile doldurdu. Basiret gözlerini inayet ve ibretli bakışlarla sürmeledi. İrfan duygularının da ötesinde; bir marifet kokusunu onlara aldırdı. Kalb gıdalarını onlara nasib eyledi. Saklı sırlarını anlamaları babında, onlara ilimden yana nasib verdi.

***

Sonra..

Bu kitap, pek güzel dizilmiş incilerdir ki, MEKTUBAT-I ŞERİFE —MÜBAREK MEKTUPLAR— sedefinde görülmektedir.

Bu MEKTUPLAR, şu zatın eseridir: İMAM-I RABBANİ (1) Gavs-ü Samedanî Kutb-u Sübhanî Arif-i Rahmani..

İşbu zat: İrşad dairesinin noktasıdır. Ebdal ve evtadın, kendisine koşuştuğu zattır. Kâmil fertlerin önderidir. İlâhî sırlara vâkıftır. Kur'ân'ın müteşabih âyetlerinin mana kapılarını aralamıştır. Muhammedi meşrebe has olan velayetin açık burhanıdır. İsmi, Resullerin Efendisine has bir ismin benzeridir. Resullerin efendisine has olan o ismi de, İsa Mesih müjdelemiştir.

Salât selâm ve tahiyyat, peygamberimize ve ona..

Sonra bu zat: Efendimiz, sahibimiz, Kadim Kerim Ehad Ebedî zata vesilemizdir.

Esas ismi şudur: ŞEYH AHMED b. ŞEYH ABDÜLAHAD SERHENDÎ..

Nesebi şudur: FARUKî..

Meşrebi: NAKŞİBENDÎ..

Mezhebi: HANEFİ.

Uzaklarda ve yakınlarda meşhur lakabı şudur: MÜCEDDİD-İ ELF-İ SANİ..

Allah-ü Taâlâ, sırrının kudsiyetini artırsın; ruhunu rahmetine gark eylesin; kabrini nurla doldursun. Bizlere dahi, onun feyzini ve bereketini yağdırsın; bütün makamlarından, bizlere bol nasibler versin.

Kulların en şereflisi ve onun şanlı yakınlan hürmetine.. Amin!.

***

Bu paha biçilmez cevherler, İMAM-I RABBANİ Hz. nin keşif ve malumat dalgalarından sudur etmiştir: Zaman zaman mektupla hüccet taleb edildikçe..

Tüm yaşadığı süre.. Kemale ermeye başladığı anlardan; taa, vefatına kadar..

Haliyle bu MÜBAREK MEKTUPLAR, kendisine yazıp soranların istidadına, gayb âleminden kendisine gelen zuhurata göre olmuştur.

***

Bu MÜBAREK MEKTUPLAR'ın mevzuları genellikle şöyledir:

a) Bu düşük dünyanın zemmi..

b) Âhirette yararlı olacak şeylere ve âhiretin yüksek derecelerine erme babında teşvik.. Ve, bunları sevdirmek..

c) Pek değerli vaaz ve nasihatlar.. Bunların ihlâsla kabulünü beyan..

d) Şeriat-ı Mustafaviye hükümlerini yerine getirmeye teşvik..

Bunların pek çoğu, Şeriat-ı Muhammediye'nin sırlarını beyan; onun hakikatına ermeyi, Tarikat-ı Nakşıbendiye-i Ahmediye'nin müşkil yanlarını çözüp inceliklerini keşfedip anlatmaktadır.

***

Bu MÜBAREK MEKTUPLAR, Resulûllah S.A. efendimizin sünnetine tabi olma nurundan iktibas edilmiştir. Siret-i Mustafaviye'ye uyma ağacından uzanan dallardan toplanmıştır. Adabı Nebeviye'nin faydalı sofralarından gelenlerdir.

Ve.. Resulûllah S.A. efendimizin şu hadisi şerifinin doğrultusunda gelmiştir:

— «İlmin öylesi vardır ki, gizli hazine gibi durur. Onu, ancak Yüce Allah'a karşı irfan (veya ilini) sahibi olanlar bilir. Onlar, bu ilmi söyledikleri (tekellüm edip dile getirdikleri) zaman, yalnız Allah'a karşı gurura dalan kimseler inkâr ederler.»

Resulûllah S.A. Efendimiz, bir başka hadis-i şerifinde ise, şöyle buyurdu:

— «Bir kimse, bildiği ile amel ederse, Yüce Allah, onu bilmediğini bilmeğe varis kılar.»

Yani: Hiç kimseden bir şey öğrenmeden ve kitaptan bir şey almadan.. Sırf o manada, Alim Hakim Vehhâb zat tarafından bir kapının açılması ile olur.

İşbu ilim, Veraset-i Muhammediye'dir. Efendimiz Muhammed'in S.A. batını halinden gelir ki: Veli kullar ona varis olurlar. Ama, ilham dayanakları, tam keşfe dayanan nakiller, kalbin safiyeti, Allah ile muamelenin doğruluğu ile olur; başka türlü olmaz. Anlatılan hali taşıyanlardan başkasına da olmaz.

Üstte anlatılanlar, Kastalâni'nin Mevahib-i Ledünniye'sinde ve onun dışında kalan bazı hadîs kitaplarında vardır.

Resulûllah S.A. efendimiz, bir başka hadis-i şerifinde şöyle buyurdu:

— «Rabbim bana sual sordu; cevap vermeye gücüm yetmedi. Şekilsiz ve sınırsız olarak, kudret elini iki omuzum arasına koydu; onun serinliğini duydum, işte o zaman, beni evvellerin ve âhirlerin ilmine varis kıldı. Bu arada, bana çeşitli ilimleri talim eyledi.

Bir ilim için, saklanması babında benden and aldı; zira o: Öyle bir ilimdir ki, benden başkası onu taşımaya güç yetiremez.

Bir ilim için dahi, beni muhayyer kıldı.

Bana Kur'an öğretti; Cebrail, onu benimle müzakere eder.

Bir başka ilmin ise., avama ve havasa tebliğine beni memur eyledi.

Burada, avama ve havasa tebliği emredilen: Şeriat ve ahkâm ilmidir.

İşbu hadis-i şeriften anlaşılan odur ki: Tebliğ edilen ilmin dışında iki ilim daha var; hatta daha da fazla.. Resulûllah S.A. efendimizin de buyurduğu gibi, onların hepsi haktır.

Saklanması emredilen ilim, peygamberlik ilmidir. Bunu, peygamberden başkası bilemez. Belki de, Resulûllah S.A. efendimizden başkası güç yetiremez.

Muhayyer kılınan ilim ise.. velayet ilmidir. Bu ilim: Şeriatın batını, hakikati, gizli saklı sırlarıdır. Resulûllah S.A. efendimiz, bunları sır olarak, has ashabına anlattı. Münafıkların isimlerini, Huzeyfe'ye r.a. anlattığı gibi.. Bunları Öğrenen sahabeler dahi; ancak has arkadaşlarına anlattılar. İş, bu sırayı takip edip gitti.

Şundan ki: Bu sırlar ancak doğru haller, sağlam itikatla hâsıl olur. İhlâsa, halis niyete, zikre fikre devam edip Yüce Hak'ta huzur bulmakla elde edilir.

Muhakkikler Hatimi Ârif-i Billah Şeyh Abdülgani Nabülüsî üstteki manaları anlattı.

Buhari'nin Sahih'inde geçtiğine göre, Ebu Hüreyre r.a. şöyle anlattı:

— Resulûllah’tan S.A. iki dolu kab aldım; onların birini dağıttım. Diğerini dağıtacak olsam, bu boğazı koparırlar.

Yani: Sözümle işaret edilen pâk şeriat sırlarını, mana hakikatlerini anlamadıkları için küfrüme hükmedip beni öldürürler.

Bu anlatılan durum, İmam Hüccet'ül-İslâm Ebu Hamid Gazalî'nin başına geldi. Dinî muamelelerin bazısındaki sırları açığa çıkardığı için; dinden çıkmak ve zındıklık iftirası attılar.

Hâsılı: Anlatılan manadaki işler, taa, Allah-ü Taâlâ'nın izni ile zuhur vakti gelinceye kadar ehli olmayanlardan saklamak gerekir. Zira, işler vakitlere bağlıdır. Bu manadaki bir şiir şöyledir:

İnsanın halleri, hallerin fırsatı var; Zamanın vakitleri, vaktin yeniliği var..

Resulûllah S.A. efendimiz, Buharı ve Müslim'in rivayetine göre; Hz. Âişe'ye r.a. şöyle buyurdu:

— «Ya Aişe, eğer kavmin zamanı yeniden şirke sokmayacak olsaydı: bu Kabe'yi yıkar, yere yapışık (kopmaz) yapardım. Biri şaka, biri garba olmak üzere ona iki kapı açardım. Hacerden altı zira artırırdım. Kureyş, Kabe'yi bina ettiği zaman, küçülttü.

Onu, yeniden bina etmek hevesi kavminde peydah olduğu zaman; hallerine bırak. Terk ettikleri şeyden dolayı halini görüyorum»

Bu hadis-i şerifin devamı vardır; ancak, buraya bu kadarı alınmıştır.

Hele Resulûllah S.A. efendimizin emrine bir bak. Meşru bir işi, fitne tehlikesinden dolayı nasıl bıraktırıyor..

Fitneye düşmemek için, bu anlattığından başka vakitlerdi; benzeri fiiller için de cevaz veriyor.

Yukarıda anlatılan manaya bakılarak; sonradan gelen bilginlerin; sırlara dair ilimleri, telif ve tasnif ettikleri eserlerle yaymışlardır. Öncekilerin saklamalarına rağmen, bunlar anlatılan şekilde yaymalardır. Sebebi: Sadece ehli anlasın; başkaları değil.

Bu zatların, anlatılanın dışında, başka maksatları da vardır; bunların bazısı bu MÜBAREK MEKTUPLAR'ın içinde görülebilir.

Bunların kıssaları çoktur; şerhi anlatılsa uzun olur.

Bu MÜBAREK MEKTUPLAR çoğalıp yayıldı; yeryüzünün her yanına dağıldı. Bunun üzerine, işaret ve emir gereğince. İMAM-I RABBANİ Hz.nin ileri gelen arkadaşlarından üç kişi biraraya geldi. O MÜBAREK MEKTUPLAR'ı üç ciltte topladılar; zaman dolabına koydular. Bunlar olduğu hal üzere, Farisi ibareli yazılı sekli ile uzun süre kaldı.

Farsça bilenler, onun inci ellerinden pek temiz bir şekilde içip kanıyordu. Eşsiz dizili incilerini taç yapıp süsleniyorlardı. Onun şifalı nebatlarından, illetli hasta düşenler tedavi oluyordu.

Ancak, dilleri ona yabancı olanlar: bir türlü onu anlama yolunu bulamıyorlardı. Ona varmak yolunda, hiç delile sahip değillerdi. İsterse, ağlayıp sızlasınlar.

Nice zaman, şevk heyecanları sürüp gitti. Onun kapısı, âşıklara hep kapalı kaldı. Farisî ibareler içinde, senelerce bekledi. Ona ulaşmak o kadar zorlaştı ki: Kadisiye muharebesinin zorluğunu da geçti.

Bu esere, çokça müştak olanların talebini gördüm. Onun sınır bölgesinde dönen âşıklara baktım. Onun üstün nefesi önünde sar'ah düşüp kalanları da seyrettim.

Sonra..

Meydanı, bu makamın süvarilerinden yana boş buldum. Zaman dahi geçip gidiyordu. Bu MÜBAREK MEKTUPLAR ise., kapalı halinde idi.

İşte, bu sıralarda, gönlüme bir şeyler düştü: Onun durgun Farisî denizi sınırındaki iki kimsenin arasını bulayım. Arap yarımadasındaki engelleri, yüksek dağları aşırtayım. Çünkü, o dille aramda, küçük yaştan bir ülfet vardı. Şu anda dahi ömür otuzunu buldu.

Hal böyle iken çekmiyordum. Zira gücüm yeterli değildi; Arabî ilimlerde sermayem kıttı. Ebedî fenlere pek muttali değildim. Halim böyle iken, anlatılan üstün ise girişmekten yana kendimi ayıpladım. Hem de şiddetle.. Kendi kendime şöyle dedim:

— Bu üstün iş senin için nasıl mümkün olur?. Ne ordularda yerin var, ne yolcularda.. Seninle o dil arasında bir marifet var; ama, nerede sende tabir halâveti?. Sen bu uğura nail olmak için Arab olaraktan da doğmamışsın.. Ne Kûfe'de ne de Bağdad'da yaşadın. Hali böyle olan kimseler, hadiselerin elinde oyuncak olur. Yalnızlıkların sonsuzlarında kaybolup gider. Böylelerinin vatanlarında baykuşlar ve kargalar öterler. Kendileri dahi sönüp gitmeye mahkûm olurlar. Bakiyelerini de, düşüklük ve zül bulutları kaplar. Yüklerini, kapanan ve sönen zaviyelerine taşırlar. Onların çadırlarına gelen herkes boşuna dolaşıp durur. Kiliselerin rahibi kıyam edip şöyle der:

Senin bulmaya geldiğin o göçebeler; Dün buradaydılar, ama göçüp gittiler.

Bunun üzerine, onların kalıntılarına başını vurdu; ağlaya ağlaya şu şiiri söyleyerek yola koyuldu:

Kureyşin. Beytini haccetmek şöyle dursun;
Dıştan rükne de dönmediler yemin olsun.
Çadırını görse gözüm bir kabilenin;
Dostlarım ağlar, acısından yokluğunun.
Çadırlar, onların çadırlarına benzer;
Gördüğüm yerli kadınlar nasıl denk olsun.

Aradan bir süre geçti. Bir işaret vuku buldu; başta hatıra gelen mana tazelendi. Hem de işareti, lütuf ve beşaret çeşitlerini Özünde toplayan zattan..

Bunun üzerine, Yüce Allah'a istiharede bulundum. Bu istiharemi bir kaç kere tekrarladım. Sonunda kasd ettiğim iş manasında içime bir ferahlık geldi. Bunun üzerine bildim ki: Allah-ü Taâlâ bir şeyi murad ederse., o şey olur; murad ettiği şekilde de meydana gelir. Ancak, aradan zamanın geçmesi de, muradın zuhuru şartları arasında sayılır.

Bu olanlardan sonra, arzulanan işin yapılacağı şehre doğru yola çıktım. Allah-ü Taâlâ'dan dileğim şuydu: Bu MÜBAREK MEKTUPLAR'ı toplayan zatların zevklerinde, meşreplerinde lütufları ile, dördüncü kıtmirleri olayım. (2)

Tercüme işinde, ikinci meslek olan nakil yoluna girdim. Yani: Manaların (mefhum) yanını tuttum. Ama pek güzel bir şekilde.. Ancak, birinci yolu da bırakmadım. Yani: Mümkün olduğu kadar, lâfız yanına riayet ettim. Zira böylesi, şüpheden uzaktır; Allah'a hamd olsun.

Bu arada bazı lafızlar getirdim; isterse nakilde onların gelmesi gerekmesin. Meselâ: Zamirin açıktan anlatılması, mücmel manaları tafsil; cem sığası ile geleni müfrede tebdil; müfred sığası ile geleni de ceme tebdil: gıyaba hitabı açığa yapmak; tekellüm sığasını değiştirmek.. Ayrıca anlatılanın aksini yapmak..

Ve., bunların benzerleri..

Bütün bunlar, benim tutuğum mesleğin levazımı arasında sayılır. Her iki dilin birbirine yabancılığı, iki ıstılahın ara açıklığı anlatılan durumları iktiza eder. Ama, eserde yapıldığı anlatılan bu şeylerden pek az bulabilirsin; o da başka bir yolunu bulamadığım için yapılmıştır. Kaldı ki, bu yapılanlar da aynı kandilden alınan ışıklı nurlardır. Şüpheli durumları yıkmak, vesveseleri atmak için gerekenler yapılmıştır. Tahmin ve kıyas yollu atılan bir şey yoktur.

Bu MÜBAREK MEKTUPLAR içinde tekrarlar olsa dahi, hepsini anlatma yolunu tercih ettim: en salim en faydalı yol budur.

***

Bu eseri görüp okuyanlar arasındaki insaf ehlinden, adaletten uzak olmayan kimselerden dilek şudur: Yanılmalar görülürse., geçeler. Açık hatalı bir yeri varsa., düzelteler..

Yüce Allah, manası tashih edilmekten yana mukaddestir; ama lafzı daha güzel olması için, tashih edilebilir.

Anlatılan manada bir şiir şöyledir:

O kimdir ki. seciyeleri hepten rıza sayılır;
O kimseye okça yeter, ayıplan sayılır.

Ayıplama dilini açmak, töhmet okunu atmak işinde acele etmek yerinde olmaz. Zira, insanların ayıpları ile uğraşmak, sefillerin âdeti ve rezillerin yoludur.

Bu manada bir şiir:

Nice ayıplayıcı vardır, sözce doğru;
Ama sakim bir anlayıştır çıkış yolu.

Bilhassa, bu ayıplamalar, büyük zatlara giderse, çok dikkat ister. Onlara karşı kötü zan beslemekten hazer edilmelidir. Onların okları isabetlidir. Onların etleri zehirlidir. Onlara sataşanlar uğursuzdur. Onları öldürenler, hayat bulamaz; onları yere atanlar, kalkamaz.

Bu manada bir şiir şöyledir:

Karanlık içi karanlıktasın, gayemden uzak; Halbuki sen onu düz ovada sandın, zanna bakî.

Bir şeye karşı iyi kanaat sahibi isen, faydalanırsın; sana mübarek olsun. Aksi halde, o şeyi şüphen geçinceye kadar bırak.. İşi ehline teslim et. Çünkü Yüce Allah'ın size emri: Emanetleri ehline bırakmanıza dairdir.

Bu manada bir şiir şöyledir:

Gücünün yetmediği şeyi bırak da gel;
Gücünün yettiği şeye doğruca yönel.

Şundan ki: Her meydanın kendine göre erleri vardır; her erin de kendine has halleri ve sözleri vardır.

— Kılıç kullananındır.

Deyiminden gelen darb-ı meseli meşhurdur. Şu şiiri söyleyene Allah hayırlar ihsan eylesin:

Kalbsizcesine şarkı dinleyen neylesin;
Zevk olmazsa şarkıcıyı levm eylemesin.

Sana vaaz olarak Şeyh Abdülgani Nabülüsî Hz. nin aşağıdaki öğütleri yeter; onları dinlemelisin. Allah-ü Taâlâ, onun ruhunu rahmete erdirsin; kabrini pürnur eylesin. O zat. şöyle demiştir:

— O büyük zatlardan herhangi birine taan etmekten sakın.

Kur'an ve hadisten kendi zannına göre öğrendiğin şeylerle onlara aykırı itikad besleme. Kur'an ve hadis ilmini, onlar senden daha iyi bilirler. Kur'an ve hadis ilmi manaları üzerine onların anlayışı, sen ve benzerlerinden daha ileridir. Yüce Allah'ın ihsan buyurduğu marifet nuru ile onların akılları nurlanmıştır. İhlâsla, yakin hali ile Resulûllah S. A. efendimizin sünnet-i şerifesine karşı ittılaları senden daha fazladırlar. Sana gelince en miskin fakih, şer'î ameller keyfiyetinden bir nasib aldın. Hem de midenin ve diğer edep yerinin şehveti ile meşgul iken.. Bu halinle ferah duyarsın ve sanırsın ki: O sebepten, büyük bilginler sınıfına dahilsin; basiret sahibi, ibret nazarlı zatlarla birsin. Eğer nasihat istiyorsan, sana açılan yolda amel et. Sahih himmet sahibi, senden üstün kimselerin amel yoluna girmeye kalkışma. Şahinin yediğini serçe kuşu yiyebilir mi?. Büyük lokmaları almakta olan şahinle bir olamaz.

Anlatılan manada şu âyet-i kerimeler sarihtir:

— «İnsanların her biri, içeceği kaynağı öğrendi.» (2/60)

— «Sizden her biriniz için, bir şeriat ve bir yol tayin ettik.» (5/48)

Kısa mâna şudur: Her sınıf halkın kendine has acı tatlı içeceği bir mana çeşmesi vardır.

Nabülüsî Hz. nin sözleri, hülâsa olarak, üstte anlatıldı.

Yapılması niyete alınan bu büyük iş, daha da güzel oldu. Şundan sonra ki: Beni bol iyiliklere daldıran, üstün nişanlarını takan zatın kapısında bir süre hizmetim oldu.

İşbu zat: Salikleri irşad, talipleri terbiye edici bir zattı. Vuslat ehlinin önderi, irfan ehlinin zübdesi idi. Haremeyn-i Şerifeyn' in (Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’nin) şeyhi, Makameyn'in imamı idi. Nakşibendî tarikatının özelliğini korurdu; Ahmediye-i Müceddidiye'ye bağlılığını devam ettirdi. Efendimiz, sahibimiz mürşidimiz Yüce Allah'a vesilemiz üstün şeyh seyyid-i şerif: Ebu Abdillah Muhammed Salih b. Abdirrahman Zevavî..

Allahü Taâlâ bu zata umumi fazlı, şamil lütfü ile muamele eylesin..

Amin!.

O ceddi hürmetine ki, Ruh-u Emin kendisine nüzul eylemişti. Şimdi..

Esas niyette olan işe başlamanın vaktidir. Hayrını ve cömertliğini yağdıran zattan yardım taleb ederek başlarım..

***

(1) İMAM-I RABBANİ: İsmi bu MÜBAREK MEKTUPLAR'ın sahibi zatın şerefli künyesidir. Eserin pek çok yerinde, bu künye ile kendisini daima anacağız. Yüce Allah sırrının kudsiyetini artırsın..
(2) Bu MÜBAREK MEKTUPLARİ biraraya getiren üç zata işaret ediyor; onların dördüncüsü olmayı diliyor.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye