Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: RABBANÎ MEKTUB - 80
MesajGönderilme zamanı: 12.03.09, 10:12 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
80. RABBANÎ MEKTUB

080

Bu mektûb, mirzâ Fethullah-i Hakîm'e yazılmışdır.
Yetmişüç fırka içinde, kurtulan bir fırkanın, Ehl-i sünnet fırkası olduğunu bildirmekdedir:


FIRKA-I NÂCİYE

Mısra

Asıl olan iş budur, bundan gayrısı boştur.

Bu yetmiş üç fırkadan her biri şeriata tabi olduğunu iddia eder ve cehennemden kurtulacağı bildirilen fırkanın, kendi fırkası olduğuna inanırlar. “Her fırka kendi yanında olanla, (doğru yolda olduğunu sanarak) böbürlendi.” (Müminûn: 53) ayeti kerimesi onların halini doğrular. Bu muhtelif fırkalar arasından Fırka-i Naciyeyi ayırabilmek için Nebiyyi Sadık’ın açıkladığı delile gelince, o delil Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselamın şu sözüdür: “Onlar Benim ve Ashabımın bulunduğu hal üzere olanlardır.”

Burada Şeriat Sahibi olan Peygamber Efendimizin sadece Kendisini zikretmesi yeterli olduğu halde ashabını da zikretmesi, şu manayı ilan ve ifade etmek için olabilir: “Benim yolum, Ashabımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız onların yoluna tabi olmaya bağlıdır.” Nitekim Allah-ü Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Kim Resûle itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa: 80) (Bu ayeti kerimeden de anlaşıldığı üzere) Resûle itaat etmek, Allah’a itaatin ta kendisidir. Ona muhalefet etmek ise, Allah-ü Tealâ ve Tekaddes hazretlerine isyan etmektir.

Allah Sübhanehü, Resûle itaat etmediği halde Allah’a itaat ettiğini zanneden bir cemaatin halinden haber vermiş ve onların küfrüne hükmetmiştir. Allah Sübhanehü ayeti kerimede şöyle buyurdu: “Allah ile Peygamberinin arasını ayırmak isterler ve: ‘Biz (peygamberlerin) bazısına inanır, bazısını da inkâr ederiz.” (Nisa: 150)

Peygamber Efendimize tabi olma iddiası, Ashabın yoluna tabi olmadan batıl bir iddiadır. Hatta bu ittiba, hakikatte Resülüllah’a isyanın ta kendisidir. Hal böyle olunca, bu yolda necat bulmak (kurtuluşa ermek) nasıl mümkün olur? Şu ayeti kerime onların hallerine uygundur: “Onlar kendilerini bir şey üzerinde (doğru yolda olduklarını) sanıyorlar, iyi bilin ki onlar yalancılardır.” (Mücadele: 18)

Hiç şüphe yoktur ki, Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Vesellemin ashabına ittibaya sarılan fırka, Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaattir. Allah onların sa’yini meşkûr eylesin. İşte Fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bunlardır.

Şia ve Hariciler (taifesi) gibi Allah Resûlünün ashabına ta’n edenler (aleyhinde laf edip karalayan kimseler) onlara tabi olmaktan mahrumdurlar.

Mutezile de kendi başına sonradan ortaya çıkmış bir mezheptir. Onların öncüsü Vasıl b. Atadır. Kendisi Hasan-ı Basrî’nin talebelerindendi. Sonra onun meclisinden ayrılıp küfür ve iman arasında bir vasıtanın ispatına kail olunca, Hasan-ı Basri onun için “İ’tezele Anna” “bizden ayrıldı” dedi. (Bundan dolayı, onlara “ayrılan” manasında “Mu’tezile” denildi.)

(Ehli Sünnet yolunda olmayan) Diğer fırkalar da bu kıyas üzeredir.

Ashab-ı Kiram hakkında kötü söz söylemek, fil-hakika Allah Resulüne karşı kötü söz söylemektir. Sahabe-i Kirama saygı göstermeyen, Allah Resulüne iman etmemiştir. Çünkü onların kötü olması, onların sahibinin de kötü olması sonucuna varır ki, böylesine kötü bir itikaddan Allah’a sığınırız.

Aynı şekilde, Kur’an ve Hadisler yoluyla bize ulaşan şeriat hükümleri ancak sahabenin nakilleri vasıtasıyla bize ulaşmıştır. Onlar kötülendiği zaman, aynı şekilde onların yapmış olduğu nakiller de kötü sözlere hedef olur. Bu nakil işi de sahabenin bir kısmına mahsus olup diğer kısmına mahsus olmayan bir şey değildir. Bilakis sahabenin hepsi adalette doğrulukta ve tebliğ işinde müsavidir. (Dolayısıyla) Onlardan hangisi olursa olsun, bir tanesine dahi dil uzatmak, dine ta’n etmek (dîni karalamak) demektir. Böylesine (çirkin) bir şeyden, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’a sığınırız.

Ashab-ı Kiram aleyhinde söz edenler eğer şöyle derlerse: “Aslında bizde sahabeye tabiyiz. Fakat ittibanın gerçekleşmesi için sahabenin hepsine tabi olmak gerekmez. Hatta sahabenin görüşleri ve usulleri muhtelif olduğu için hepsine tabi olmak zaten mümkün de değildir.” (Böyle diyenlere) Şöyle cevap veririm: “Sahabenin bazısına tabi olmak, ancak diğerlerini inkâr etmedikçe fayda verir. Ne zaman ki Ashabın bazısını inkâr etmek gerçekleşirse, o takdirde diğer kısmına tabi olmak tahakkuk etmez…

Nitekim Hz. Ali (Kerremallahü Vechehü) üç halifeye de ta’zim eder ve ihtiram gösterirdi. Onlara uymanın hak olduğunu bilerek onlara biat etti. O halde diğerlerini inkâr ederek, Hz. Ali’ye tabi olduğu iddiasında bulunmak, katıksız bir yalan ve kuru bir iddiadan başka bir şey değildir. Bilakis onları inkâr etmek, hakikatte Hz. Ali (Kerremallahü Vechehü) efendimizi inkâr etmek, onun sözlerini ve fiillerini açıkça reddetmektir.

Allah’ın Aslanı Hz. Ali için takiyye (inandığı doğruları açığa vurmayıp, içinde bulunduğu zamana uygun görünme yolunu benimsemek) ihtimalini caiz görmek ise, akılsızlığın son raddesidir. Çünkü sağlıklı bir akıl, Allah’ın aslanı Hz. Ali’nin otuz seneye yakın bir zaman, üç halifeye karşı olan buğzunu gizleyip, bunun aksini izhar ederek onlarla nifak üzere kurulmuş bir beraberliğin olmasını asla caiz görmez. Hâlbuki bu tür bir nifak, ehli İslam’ın en alt derecesinde olan biri için bile tasavvur edilemez. Bu işin çirkinliğini iyi düşünmek ve anlamak gerekir. Çünkü böyle bir anlayış, Allahın aslanı Hz. Ali (Kerremallahü Vechehü) ye yakışmayan büyük bir zayıflığı, son derece yetersiz olmayı ve küçük düşürücü bir hilekârlığı, kendisine nisbet etmeyi gerektirir.

Farz-ı muhal Allah’ın Aslanı için takiyyeyi caiz görsek bile, Allah Resulü Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizin başından sonuna kadar (tüm hayatı boyunca) üç halifeyi yüceltmesi ve onlara değer vermesi konusunda ne diyecekler? Zira burada takiyye yapmanın imkânı yoktur. Çünkü Hak olanı tebliğ etmek Resûlüllah üzerine vaciptir. Bu makamda takiyye yapmayı (iki yüzlü davranmayı) caiz görmek, zındıklığa kadar götürür. Nitekim Allah-ü Tealâ buyuruyor: “Ey Resül! Rabbinden Sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Onun risaletini tebliğ etmemiş olursun.” (Maide: 67)

Kâfirler şöyle dedi: “Muhammed, gelen vahyin içinden Kendisine uyanı açıklıyor uymayanı ise gizliyor.”
Kesin olan bir şey var ki, Nebî’nin hata üzere olması caiz değildir. Aksi halde getirmiş olduğu şeriata halel gelir. O halde Peygamber Efendimizden üç halifeye tazim ve ihtiram etmesinin aksine bir tavır sadır olmayıp, onlara verdiği değeri ortadan kaldıracak bir şey de zuhur etmediğine göre bilindi ki; Efendimizin üç halifeyi tazimi ve onlara değer vermesi hatadan korunmuş ve zevalden muhafaza edilmiştir.

Esas meseleye dönersek, onların (yukarıda değindiğimiz) itirazlarının yani şüphelerinin cevabını, öncekinden daha açık ve daha net bir şekilde açıklayalım.

***

KAYNAK: Mektubât-ı Rabbanî -I.Cild-; Çeviri: Talha Alp, Mustafa Alp ve Orhan Ençakar; Yasin Yayınevi - İSTANBUL

***



Alıntı:

80

Bu mektûb, mirzâ Fethullah-i Hakîme yazılmışdır. Yetmişüç fırka içinde, kurtulan bir fırkanın, Ehl-i sünnet fırkası olduğunu bildirmekdedir:

Hak teâlâ, Muhammed Mustafânın ?alâ sâhibihessalâtü vesselâm" nûrlu caddesinde yürümek nasîb eylesin! Fârisî mısra' tercemesi:

İş budur. Bundan başkası hiçdir.

Hadîs-i şerîfde, müslimânların yetmişüç fırkaya ayrılacakları bildirildi. Bu yetmişüç fırkadan herbiri, islâmiyyete uyduğunu iddi'â etmekdedir. Cehennemden kurtulacağı bildirilen bir fırkanın kendi fırkası olduğunu söylemekdedir. Mü'minûn sûresi, ellidördüncü [54] ve Rûm sûresi otuzikinci âyetinde meâlen, (Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak, sevinmekdedir) buyuruldu. Hâlbuki, bu çeşidli fırkalar arasında kurtulucu olan birinin alâmetini, işâretini, Peygamberimiz ?sallallahü aleyhi ve sellem" şöyle bildirmekdedir: (Bu fırkada olanlar, benim ve Eshâbımın gitdiği yolda bulunanlardır). İslâmiyyetin sâhibi kendini söyledikden sonra, Eshâb-ı kirâmı da ?rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în", söylemesine lüzûm olmadığı hâlde, bunları da söylemesi, (Benim yolum, Eshâbımın gitdiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshâbımın gitdiği yoldur) demekdir. Nitekim Nisâ sûresi, yetmişdokuzuncu âyetinde meâlen, (Resûlüme itâ'at eden, elbette Allahü teâlâya itâ'at etmişdir) buyuruldu. Resûle itâ'at, Hak teâlâya itâ'at demekdir. Ona ?sallallahü aleyhi ve sellem" uymamak, Allahü teâlâya isyândır. Allahü teâlâya itâ'atin, Resûlüne itâ'atden başka olduğunu sananlar için nâzil olan, Nisâ sûresinin, (Allahü teâlânın yolu ile, Resûlünün yolunu birbirinden ayırmak istiyorlar. Senin söylediklerinin ba'zısına inanırız, ba'zısına inanmayız diyorlar. İkisi arasında ayrı bir yol açmak istiyorlar. Bunlar, elbette kâfirdir) meâlindeki yüzkırkdokuzuncu âyeti, bunların kâfir olduklarını bildiriyor. Eshâb-ı kirâmın ?rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în" yolunda gitmeyip de, Peygambere ?aleyhissalâtü vesselâm" uyduğunu söyliyen, yanılıyor. Ona ?sallallahü aleyhi ve sellem" uymuş değil, isyân etmiş oluyor. Böyle yol tutan, kıyâmetde kurtulamıyacakdır. Mücâdele sûresinin, (Doğru birşey yapdıklarını sanıyorlar. Biliniz ki, onlar yalancıdır, kâfirdir) meâlindeki onsekizinci âyeti bu gibilerin hâlini gösteriyor.

Eshâb-ı kirâmın ?aleyhimürrıdvân" yolunda giden, hiç şübhe yok ki, Ehl-i sünnet vel cemâ'at fırkasıdır. Allahü teâlâ, bu fırkanın yorulmadan, yılmadan çalışan büyüklerine, bol bol mükâfat versin! Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır. Çünki, Peygamberimizin ?sallallahü aleyhi ve sellem" Eshâbına ?aleyhimürrıdvân" dil uzatan, bunlara uymakdan, elbette mahrûmdur.

[Şî'îler, oniki kısmdır. Her kısmı da kollara ayrılmışdır. Ba'zısı abdestsiz, guslsüz gezer. Nemâz kılanları azdır. Hepsinin i'tikâdı, inanışı Ehl-i sünnetden ayrıdır. Alevî değildirler. (Alevî), Ehl-i beyti seven, onların yolunda giden kimse demekdir. İmâm-ı Alîye ve bunun hazret-i Fâtımadan olan çocuklarına (Ehl-i beyt) denir. Ehl-i beyti sevmek şerefini Ehl-i sünnet kazanmış, onları sevmeği, onların yolunda bulunmağı, son nefesde îmân ile gitmenin alâmeti, işâreti demişdir. O hâlde alevî, Ehl-i sünnetdir. Bunun için, alevî olmak isteyen kimsenin, Ehl-i sünnet olması lâzımdır. Bugün, zındıklar ve müslimânlıkla ilgileri olmıyan kimseler, mubârek Alevî ismini Ehl-i sünnetden alıp, kendilerine mal etmek istiyorlar. Bu güzel ismin gölgesi altında, gençleri aldatmağa, Resûlullahın yolundan ayırmağa uğraşıyorlar. Bu konuda, (Eshâb-ı Kirâm) ve (Hak Sözün Vesîkaları) kitâblarımızda geniş bilgi vardır.]

Mu'tezilî fırkası ise, sonradan meydâna çıkmışdır. Bunun kurucusu olan Vâsıl bin Atâ, Hasen-i Basrînin ?rahmetullahi aleyh" talebesinden idi. Îmân ile küfr arasında, bir üçüncü kısm bulunduğunu söyliyerek, Hasen-i Basrînin yolundan ayrıldığı için, Hasen-i Basrî, buna (İ'tezele annâ) buyurdu ki, bizden ayrıldı demekdir. Diğer bütün fırkalar da, sonradan meydâna çıkdı.

Eshâb-ı kirâma dil uzatmak, Allahü teâlânın Peygamberine ?sallallahü aleyhi ve sellem" dil uzatmak olur. (Eshâb-ı kirâma saygı göstermiyen, Allahü teâlânın Resûlüne îmân etmemişdir) buyuruldu. Çünki, onların kötülenmesi, sâhiblerinin, efendilerinin ?sallallahü aleyhi ve sellem" kötülenmesi olur. Böyle yanlış i'tikâda düşmekden, Allahü teâlâya sığınırız! Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden çıkan ahkâmı bizlere getiren, Eshâb-ı kirâmdır. Onlara dil uzatılınca, onların getirdiği şey de, kıymetden düşer. İslâmiyyeti bizlere getiren, Eshâb-ı kirâm arasından belli kimseler değildir. Bunda, herbirinin hizmeti, payı vardır. Hepsi adâletde, doğrulukda, öğretmekde müsâvîdir. Eshâb-ı kirâmdan ?aleyhimürrıdvân" herhangi birine dil uzatılınca, dîn-i islâm kötülenmiş, söğülmüş olur. Allahü teâlâ, bu çirkin hâle düşmekden hepimizi korusun!

Eshâb-ı kirâma söğen eğer, (Biz, yine Eshâb-ı kirâma uyuyoruz. Onların hepsine uymak, şart değildir. Hattâ mümkin değildir. Çünki, sözleri birbirine uymıyor. Yolları başka başkadır) derse, bunlara deriz ki: Eshâb-ı kirâmdan ba'zısına uymuş olmak için, hiçbirini inkâr etmemek lâzımdır. Bir kısmını beğenmeyince, başka kısmına uyulmuş olamaz. Çünki, meselâ Emîr [Alî] ?radıyallahü anh", diğer üç halîfeyi büyük biliyor, hurmet ediyor ve uyulmağa lâyık olduklarını biliyordu. Bunlara, seve seve bi'at etmiş, hilâfetlerini kabûl etmişdi. Diğer üç halîfeyi sevmedikçe, Emîre ?radıyallahü teâlâ anhüm" uyduğunu söylemek yalan olur, iftirâ olur. Hattâ, Emîri beğenmemek, onun sözlerini, hareketlerini, kabûl etmemek olur. Allahü teâlânın arslanı Alî ?radıyallahü anh" için, onları idâre ediyordu, yüzlerine gülüyordu demek, câhilce, ahmakca söz olur. Allahın arslanının, o kadar ilm ve kahramanlığı ile, tâm otuz sene, üç halîfeye karşı düşmanlığını saklayıp, dost göründüğünü ve onlarla yalandan arkadaşlık etdiğini hangi akl kabûl eder? En aşağı bir müslimân bile böyle iki yüzlülük yapamaz. Emîri ?radıyallahü anh" bu kadar küçülten, âciz, hîleci ve münâfık yapan böyle sözlerin çirkinliğini anlamak lâzımdır. Allah göstermesin, Emîrin ?radıyallahü anh" böyle olduğunu, bir ân kabûl etsek bile, Peygamber efendimizin ?sallallahü aleyhi ve sellem" bu üç halîfeyi ?rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în" medh etmesine, büyültmesine, bütün yaşadığı müddetçe, bunlara kıymet vermesine ne diyecekler? Peygamber ?sallallahü aleyhi ve sellem" efendimize de, iki yüzlü mü diyecekler? Hâşâ! Bu, hiç olamaz. Peygamberin ?sallallahü aleyhi ve sellem" doğruyu bildirmesi vâcibdir. İdâre ediyordu diyen zındık olur, dinsiz olur. Mâ'ide sûresi, yetmişinci âyetinde meâlen, (Ey kıymetli Resûlüm! Rabbinden sana indirileni, herkese ulaşdır! Bunları, doğru bildirmezsen, Peygamberlik vazîfeni yapmamış olursun! Allahü teâlâ, seni, düşmanlık etmek istiyenlerden korur) buyuruldu. Kâfirler diyordu ki, Muhammed ?sallallahü aleyhi ve sellem", vahy olunan şeylerden, işine gelenleri söylüyor, işine gelmiyenleri söylemiyor. Bunun üzerine, bu âyet-i kerîme gelerek herşeyi doğru söylediği bildirildi. Peygamberimiz ?sallallahü aleyhi ve sellem", âhırete teşrîf edinceye kadar, üç halîfeyi hep över, başkalarından üstün tutardı. Demek ki, bunları övmek, üstün tutmak, hatâ olamaz, yanlış yol olamaz.

Îmân edilecek şeylerde Eshâb-ı kirâmın hepsine uymak lâzımdır. Çünki, i'tikâd edilecek şeylerde, birbirlerinden hiç ayrılıkları yokdur. Fürû'da, ya'nî yapılacak işlerde ayrılma olabilir.

Eshâb-ı kirâmdan ?rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma'în" birine dil uzatan kimse, hepsini lekelemiş olur. Çünki, hepsinin îmânı, i'tikâdı birdir. Birine dil uzatan, hiçbirine uymamış olur. Birbirlerine uygun olmadıklarını, aralarında birlik bulunmadığını söylemiş olur. Onlardan birini kötülemek, onun söylediklerine inanmamak olur. Tekrâr söyliyelim ki, islâmiyyeti bizlere bildiren, onların hepsidir. Onların herbiri âdildir, doğrudur. Herbirinin islâmiyyetde bildirdiği birşey vardır. Herbiri âyet-i kerîmeleri getirerek, Kur'ân-ı kerîm toplanmışdır. Bir kısmını beğenmiyen, islâmiyyeti bildireni beğenmemiş olur. Görülüyor ki, bu kimse, islâmiyyetin hepsini yapmamış olur. Böyle olan da, Cehennemden kurtulabilir mi? Bekara sûresi, seksenbeşinci âyetinde meâlen, (Kur'ân-ı kerîmin bir kısmına inanıyorsunuz da, bir kısmına inanmıyor musunuz? Böyle yapanların cezâsı, dünyâda, rezîl, rüsvâ olmakdır. Âhıretde de, en şiddetli azâba atılacaklardır) buyuruldu.

Kur'ân-ı kerîmi Osmân ?radıyallahü anh" topladı. Hattâ, Ebû Bekr-i Sıddîk ile Ömer-ül Fârûk ?radıyallahü anhümâ" topladı. Emîrin ?radıyallahü anh" topladığı Kur'ân-ı kerîm, bundan başkadır. Görülüyor ki, bu büyükleri kötülemek, Kur'ân-ı kerîmi kötülemeğe kadar gidiyor. Allahü teâlâ, bütün müslimânları, böyle belâya düşmekden korusun! Şî'î mezhebinin müctehidlerinden birine sordular ki: Kur'ân-ı kerîmi, Osmân ?radıyallahü anh" toplamışdır. Onun toplamış olduğu, bu Kur'ân için ne dersiniz? Ona bir kusûr bulmakda, hiç fâide göremem. Çünki, Kur'ân-ı kerîme dil uzatılırsa, din yıkılır dedi.

Aklı olan kimse, Peygamber efendimizin ?sallallahü aleyhi ve sellem" vefât etdiği gün, Eshâb-ı kirâmın ?radıyallahü teâlâ aleyhim ecma'în" hepsinin, yanlış bir kararda birleşeceklerini, elbette söyliyemez. Hâlbuki o gün, Eshâb-ı kirâmdan otuzüçbin adedi, hep birden, istekle ve seve seve Ebû Bekr-i Sıddîkı ?radıyallahü anhüm" halîfe yapdı. Otuzüçbin Sahâbînin, yanlış bir işde, söz birliği yapması, olacak şey değildir. Nitekim, Peygamberimiz ?sallallahü aleyhi ve sellem", (Ümmetim yanlış bir iş üzerinde, söz birliği yapmaz!) buyurmuşdu. Emîrin ?radıyallahü anh" önceden, üzülmesi, o konuşmalar için, kendisi çağrılmadığından idi. Kendisi de böyle olduğunu bildirmiş ve (Konuşmağa geç çağrıldığım için üzülmüşdüm. Yoksa, iyi biliyorum ki, Ebû Bekr ?radıyallahü anh" hepimizden üstündür) buyurmuşdu. Kendisinin geç çağrılmasının sebebi vardı. Ya'nî, o zemân, Ehl-i Beytin arasında idi. Onları tesellî ediyordu.

Peygamberimizin ?sallallahü aleyhi ve sellem" Eshâb-ı kirâmı ?radıyallahü teâlâ aleyhim ecma'în" arasında olan ayrılıklar, nefsin isteklerinden, kötü düşüncelerden değildi. Çünki onların mubârek nefsleri tezkiye bulmuş, tertemiz olmuşdu. Emmârelikden kurtulmuş, itmînâna [doğruyu anlamağa, inanmağa] kavuşmuşdu. Onların bütün istekleri, islâmiyyete uymakdı. Ayrılıkları, ictihâd ayrılığı idi. Doğruyu meydâna çıkarmak içindi. Yanılanlarına da, Allahü teâlâ bir derece sevâb verecekdir. Doğru olanlara, en az iki derece vardır. O büyüklerin hiçbirini, dilimizle incitmemeliyiz. Herbiri için hep iyi söylemeliyiz. Ehl-i sünnetin en büyük âlimlerinden imâm-ı Şâfi'î ?rahmetullahi aleyh" buyurdu ki, (Allahü teâlâ, ellerimizi, o kanlara bulaşdırmadı. Biz de dillerimizi bulaşdırmayalım). Yine buyurdu ki, (Resûlullahdan ?sallallahü aleyhi ve sellem" sonra, Eshâb-ı kirâm ?aleyhimürrıdvân" çok düşündü. Yer yüzünde Ebû Bekr-i Sıddîkdan dahâ üstün kimseyi bulamayıp, onu halîfe yapdılar. Onun emrine girdiler). İmâm-ı Şâfi'înin bu sözü de, hazret-i Alînin ?radıyallahü anh" hiç ikiyüzlü olmadığını ve Ebû Bekr-i Sıddîkı seve seve halîfe yapdığını göstermekdedir.

Meyân şeyh Ebülhayrin oğlu, Meyân Seyyid, büyük zâtların evlâdıdır. Dekken seferinde de hizmetinizde bulunmuşdur. Yardım ve iltifâtınıza kavuşacağı umulur. Mevlânâ Muhammed Ârif de, ilm talebesi olup, büyükler soyundandır. Babası öldü. Hoca idi. Maâşını almak için yanınıza geldi. Kolaylık göstermeniz kereminizden umulur. Vesselâm, vel ikrâm!

[Üç halîfeyi kötüliyenlerin doğru yoldan sapmış olduklarını ve hele bunların, en azgın ve taşkınlarının müslimânlıkdan büsbütün ayrıldıklarını, hattâ islâmiyyeti yıkmak için uğraşmakda olduklarını göstermek için, islâm âlimleri pekçok kitâb yazmışdır. Bunlardan birkaçının ismi ve yazarı aşağıda bildirilmişdir. Alevî olduklarını söyleyen, din kardeşlerimizin, bu kitâbları dikkat ile okuyarak, Ehl-i sünnet ile bunların arasındaki ayrılıkları incelemelerini ve akl, vicdân ve insâf ile, doğru yolu seçmelerini ve bölücü câhillerin yalanlarına, iftirâlarına aldanmamalarını, kurtuluş, selâmet yoluna sarılarak, din ve dünyâ se'âdetine kavuşmalarını, din kardeşliği ve insanlık nâmına, Allahü teâlâdan düâ ederiz.

İslâm âlimlerinin müslimânlara nasîhat vermek için, yazmış oldukları kitâblardan, elimize geçen birkaçı şunlardır:

1- (İbtâl-ül Menhec-il-bâtıl) kitâbını Fadl bin Ruzbehân yazmışdır. Şî'î fırkasından, İbn-ül-Mutahhirin (Minhâc-ül-kerâme) kitâbını red etmekde, yanlışlarını vesîkalarla çürütmekdedir. Kitâbı 852 [m. 1448] de İsfehanda yazmışdır.

2- (Nüzhet-ül-isnâ aşeriyye) kitâbıdır. Fârisîdir. Mirzâ Ahmed bin Abdürrahîm-i Hindî yazmışdır. Şî'îleri anlatmakdadır. 1255 [m. 1839] de vefât etmişdir.

3- (Nevâkıd) kitâbını, Mirzâ mahdûm yazmışdır. (En-nevâkıd lil-Revâfıd) kitâbını, seyyid Muhammed bin Abdürresûl Berzencî yazmışdır. 1103 [m. 1711] de denizde boğuldu.

4- (Muhtasar-ı Nevâkıd) kitâbı, Nevâkıd kitâbının kısaltılmışıdır. Muhammed bin Abdürresûl-i Berzencî kısaltmışdır.

5- (Seyf-ülbâtir li-rikab-işşî'a-ti verrâfida-til-kevâfir) kitâbını, şeyh Alî bin Ahmed Hîtî [1025] de İstanbulda yazmışdır.

6- (Ecvibe-tül Irâkıyye alel'es-iletil-Îrâniyye) kitâbını Şihâbüddîn seyyid Mahmûd bin Abdüllah Âlûsî yazmışdır. Bağdâdda şâfi'î âlimi idi. 1270 [m. 1854] de vefât etdi.

7- (Ecvibe-tül-Irâkıyye alel'es-iletil-lâhûriyye) kitâbını da Âlûsî yazmışdır. Hayderî de, böyle bir kitâb yazmışdır.

8- (Nefehât-ül-kudsiyye fî mebâhis-il-imâmiyye fî-redd-iş-şî'a) kitâbında da, Âlûsî, şî'îlere cevâb vermekdedir.

9- (Nehc-üs-selâme) kitâbını da Şihâbüddîn Âlûsî yazmışdır.

10- (Sârım-ül-hadîd) kitâbını, Muhammed Emîn bin Alî Bağdâdî yazmışdır. İbni Ebî-hadîdin iftirâlarını cevâblandırmakdadır.

11- (Reddi-alel-imâmiyye) kitâbını, Alî bin Muhammed Süveydî Bağdâdî yazmışdır. Şâfi'î olup, 1237 [m. 1822] de, Şâmda vefât etmişdir.

12- (Hadîka-tüs-serâir) kitâbını, Abdüllah bin Muhammed Bitûşî yazmışdır. Şâfi'î, Bağdâdî olup, 1211 [m. 1797] de Basrada vefât etdi.

13- (Tuhfe-i isnâ aşeriyye fî redd-ir-revâfıd) kitâbını, şâh Abdül'azîz-i Dehlevî, fârisî olarak yazmışdır. 1239 [m. 1824] de vefât etmişdir. Arabîye tercemesi, Şükrî Âlûsî tarafından kısaltılarak, (Muhtasar-ı tuhfe) ismi ile, Bağdâdda ve 1976 da İstanbulda basılmışdır.

14- (Minha-tül-ilâhiyye muhtasar-ı Tuhfe-i isnâ aşeriyye) kitâbını, Mahmûd Şükrî Âlûsî yazmışdır. [1373] de Kâhirede basılmışdır.

15- İmâm-ı Rabbânî ?rahmetullahi teâlâ aleyh" (Mektûbât) kitâbında, Eshâb-ı kirâmın üstünlüklerini, çok kuvvetli delîllerle açıklamakdadır.

16- (Hucec-i kat'ıyye) kitâbını, Abdüllah-i Süveydî, arabî olarak yazmışdır. (En-Nâhiye an'ta'n-i Emîril-müminîn Mu'âviye) arabî kitâbı ile birlikde, 1981 de İstanbulda basılmışdır.

17- Şihristânînin ?rahmetullahi teâlâ aleyh" (Milel ve Nihal) kitâbında ve bunun türkçe, ingilizce, fransızca ve latince tercemelerinde, şî'îlik uzun anlatılmakda ve cevâbları verilmekdedir.

18- Türkçe (Tezkiye-i ehl-i beyt) kitâbı, şî'îlere cevâb vermekdedir. Yenikapı mevlevî-hânesi şeyhi, Osmân efendi tarafından yazılmış, [1295] de İstanbulda basılmışdır. (Hucec-i kat'ıyye) ile birlikde, latin harfleri ile, İstanbulda basılmışdır.

19- İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin ?rahmetullahi teâlâ aleyh" (Redd-i revâfıd) kitâbı fârisî olup, türkçesi İstanbulda basılmışdır.

20- Büyük âlim, İbni Hacer-i Heytemî ?rahmetullahi teâlâ aleyh", (Savâ'ık-ul-muhrika) kitâbında, şî'îlerin yanıldıklarını âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler ile isbât etmekdedir.

21- Yine İbni Hacerin (Tathîr-ul-cenân vel-lisân an Mu'âviyetebni Ebî Süfyân) kitâbında, hazret-i Mu'âviyeye ?radıyallahü anh" dil uzatılamıyacağını, çok güzel isbât etmekdedir.

22- İbni Teymiyye (Minhâc-üssünne-tinnebeviyye fî nakdı kelâm-ış-şî'a vel-kaderiyye) kitâbında, şî'î âlimlerinden İbnil mutahhirin (Minhâc-ül-kerâme) kitâbını, kuvvetli vesîkalarla çürütmekdedir.

23- Yine İbni Teymiyye, (Fedâil-i Ebî Bekr ve Ömer) kitâbında, Eshâb-ı kirâmın üstünlüklerini, kuvvetli delîllerle açıklamakdadır.

24- (Mevâhib-i ledünniyye) tercemesinde ve türkçe (Mir'ât-i kâinât)da, Eshâb-ı kirâmın şanları bildirilmekdedir.

25- Seyyid Abdülhakîm Efendinin ?rahmetullahi teâlâ aleyh" türkçe (Sahâbe-i kirâm) risâlesi İstanbulda basdırılmış olup, çok fâidelidir.

26- (Nûr-ül-Hüdâ) kitâbı, 1005 [m. 1597] yılında Karakaşzâde Ömer bin Muhammed Bursavî Halvetî tarafından yazılmış olup, şî'îlere ve hurûfîlere cevâb vermekdedir. [1286] da İstanbulda basılmışdır. 1047 [m. 1638] de Edirnede vefât etdi.

27- (Menâkıb-i çıhâr yâr-i güzîn) kitâbı, türkçe olup, Eshâb-ı kirâmın ?radıyallahü anhüm ecma'în" üstünlüklerini çok güzel yazmakdadır. Seyyid Eyyûb bin Sıddîk Ürmevî yazmışdır. Muhtelif zemânlarda basılmışdır. [1264] ve 1998 İstanbul baskıları çok güzeldir.

28- İstanbulda çeşidli baskıları yapılmış olan, türkçe, (Hak Sözün Vesîkaları) ve (Eshâb-ı Kirâm) kitâblarında, şî'îlik açıklanmakda, islâm âlimlerinin bunlara verdikleri nasîhatler, uzun uzun anlatılmakdadır.

29- Tenâsüha inananların ve Allah insana hulûl etdi diyenlerin, kâfir oldukları (Berîka) ve (Hadîka) kitâblarında yazılıdır.

30- Yûsüf Nebhânî, (Şevâhid-ül-hak) kitâbının son kısmlarında, şî'îlere vesîkalarla cevâb vermekdedir.

31- Seyyid Ahmed Dahlân ?rahmetullahi aleyh" (El-fethul-mübîn) kitâbında, şî'îleri red etmekdedir. Bu kitâbı, Süveydînin (Hucec-i kat'iyye)si sonunda basılmışdır.

32- Şâh Veliyyullah-ı Dehlevî ?rahmetullahi aleyh" (İzâle-tül-hafâ an hilâfetil-hulefâ) kitâbında, şî'îlere kuvvetli vesîkalarla cevâb vermekde, hazret-i Mu'âviyeyi övmekdedir. Bu kitâb fârisî olup, Urdu diline tercemesi ile birlikde, 1392 [m. 1972] de Pâkistânda basılmışdır. İki cilddir].

-HHIŞIK-


_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 5 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye