Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: İmam-ı Rabbani: Mirza Bediüzzaman’a İki Mektup
MesajGönderilme zamanı: 24.02.09, 13:23 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Mirza Bediüzzaman’a Mektup

Aykut Tanrıkulu

http://www.karakalem.net/?article=2776

MEKTUBU YAZAN İLE OKUYAN ARASINDA üç yüz sene var.

Yazan İmam-ı Rabbani, [1]
Okuyan ise Bediüzzaman.. [2]

Selefi İmam-ı Rabbani,Kendisinden sonraki dönem hakkında,Gaybi işaretlerde bulunuyor ve Halefi Bediüzzaman’a şöyle hitap ediyor:

Önkoşulsuz olarak ‘Tevhid-i kıble et.’ Hiçbir opsiyon koymadan ‘üstadın kuran olsun.’

Zira hicri ikinci bin yılda olduğu gibi,Miladi üçüncü bin yılda da tek pusula o olacaktır.
Bunun dışındakiler ne yaparlarsa yapsınlar, Yollarını şaşıracaklardır.

Allah resulü (s.a.v) buyuruyor ki:“Ümmetimin âlimleri İsrail oğullarının nebileri gibidir.” [3]
Yüzyılda bir gelen bu âlimlerin sözleri, Ciddiye alınmayı fazlasıyla hak ediyor.
Ahir zamanın tam göbeğinde yaşadığımız,Şu debdebeli dünya hayatını,En az hasarla tamamlamak istiyorsak,Bir önceki müceddidden sonrakine verilen,Kerametamiz nasihatlere iyi kulak vermek gerekiyor. [4]

Hicrî ikinci bin yılın müceddidi İmam- ı Rabbani,Mektubatında demiş ki:
‘Hakaik-ı îmâniyeden bir meselenin inkişafını,Binler ezvak ve mevâcid ve kerâmâta tercih ederim..”
Yani;‘İman hakikatlerinden tek bir meselenin, Açıklanması ile elde edilecek makam,Binlerce kalbî zevke,İnsanı kendinden geçiren mânevî coşkulara,Ve hayret uyandıran kerametlere tercih edilecek üstünlüktedir.
İnsanı Allah’a ulaştıran bütün yolların varacağı son nokta,İman hakikatlerinin açık ve anlaşılır bir şekilde ortaya konmasıdır..’

Miladî üçüncü bin yılın müceddidi Bediüzzaman ise,Bu hakikatlere kendi Mektubatında şöyle karşılık vermiştir:
“Eğer şeyh Abdülkadir-i Geylânî,Şâh-ı Nakşibend ve İmam-ı Rabbânî gibi zatlar,Bu zamanda olsaydılar,Bütün himmetlerini (gayretlerini),Hakaik-ı imaniyenin (iman hakikatlerinin)Ve Akâid-i İslâmiyenin (İslam’ın esaslarının) Takviyesine (kuvvetlendirilmesine) sarf edeceklerdi..” [5]

Her türlü sapkınlığın kol gezdiği günümüzde,İman hakikatlerini takviye eden Bediüzzaman’ın eserleri,
Güvenilecek rehberler konumundadır.Yazılan eserleri dikkatle okuyanlar hükmediyorlar ki, Şu zamanın mânevî yaralarına,
En uygun ilaç ve tedavi yöntemlerini içermektedir. Şu farkla ki; Yaşamadığımız bilgilere güvenmediğimiz sürece..
Öğrendiklerimizi hayatımızın içine serpiştirebildiğimiz ölçüde..


***

Dip Notlar:

[1]. İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî (1563-1624):
Asıl adı Ahmed olan İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin soyu,Hz. Ömer’e dayandığından Fârukî lakabıyla tanınır.

İmam-ı Rabbanî, Hicrî 971’de (1563) Hindistan’ın Serhend kasabasında doğdu.
Daha küçük yaşından itibaren İslâmî terbiye ile büyüdü. Kur’ân-ı Kerimi ezberledi. On yedi yaşında tahsilini tamamlayarak,İrşada (dîni eğitime) başlayan İmam-ı Rabbanî, Hac farizasını yerine getirmek maksadıyla gittiği kutsal beldelerde, Yol boyunca ilim erbabı kimselerle irtibata geçerek,Özellikle hadis konusunda çok kapsamlı bilgilerle memleketine döndü. 63 yaşında (miladi 1624) Serhend’de Hakkın rahmetine kavuştu.
İmam-ı Rabbanî Hazretleri, İman hakikatlerinden bir meselenin inkişaf etmesini (açığa kavuşmasını),
Binlerle zevke, kerâmete tercih etmiştir. Bundan dolayıdır ki; Nakşiliği, İman hakikatlerine,Sağlam bir şekilde bağlanma temelleri üzerine oturtmuştur. Büyük âlim Abdulhakim Siyalkuti’nin, Onu, ikinci binin müceddidi (yeniden şekil veren, düzenleyen) Olarak ilan etmesine rağmen, Alçak gönüllüğünü hiçbir zaman kaybetmemiştir.
İslâm âlemi onu müceddid-i elf-i sânî olarak anmaktadır.İmam, dönemin hastalıklarının sebebini üç başlık altında toplar.
Bunlar;
I. İdarecilerin dinden uzaklaşması,
II. Bilginlerin menfaat ve korku sebebiyle Kuran ve sünnetten ayrılmaları
III.Ve tasavvuf ehlinin tarikatı şeriattan ayırmaları.. olarak sıralar.
Hayat tarzı ve hizmet şekliyle,Herkesin muhabbetini ve takdirini kazandığından,Ümmetin dilinde İmam-ı Rabbanî olarak anılmaktadır..

[2]. ..İmam-ı Rabbânî’nin Mektubat kitabını gördüm, elime aldım.
Hâlis bir tefe’ül ederek (rasgele çevirip) açtım.
Acaiptendir ki, Bütün Mektubat’ında yalnız iki yerde “Bediüzzaman” lâfzı var.
O iki mektup bana birden açıldı.
Pederimin ismi Mirza olduğundan, O mektupların başında “Mirza Bediüzzaman’a Mektup” diye yazılı olarak gördüm.
“Fesübhânallah” dedim. “Bu bana hitap ediyor.”
O zaman Eski Said’in bir lâkabı Bediüzzaman idi.
Halbuki Hicretin üç yüz senesinde (İmam-ı Rabbani’nin yaşadığı o asırlarda),Bediüzzaman-ı Hemedânî’den başka,
O lâkapla iştihar etmiş (tanınan) zatları bilmiyordum.
Halbuki İmamın zamanında dahi öyle bir adam vardı ki, Ona o iki mektubu (74 ve 75 no’lu mektupları) yazmış.
O zâtın hali benim halime benziyormuş ki, O iki mektubu kendi derdime devâ buldum.
Yalnız İmam, O mektuplarında tavsiye ettiği gibi, Çok mektuplarında musırrâne (ısrarla) şunu tavsiye ediyor:
“Tevhid-i kıble et.”

Yani, “Birini üstad (öğretici) tut, arkasından git. Başkasıyla meşgul olma.”
Şu en mühim tavsiyesi, Benim istidadıma (yapıma) ve ahvâl-i ruhiyeme (ruh halime) muvafık (uygun) gelmedi.
Ne kadar düşündüm: Bunun arkasından mı, Yoksa ötekinin mi, Yoksa daha ötekinin mi arkasından gideyim?
Tahayyürde (kararsız bir halde) kaldım. Her birinde ayrı ayrı cazibedar (çekici) hâsiyetler (özellikler) var; Biriyle iktifâ edemiyordum (yetinemiyordum). O tahayyürde (kararsızlıkta) iken, Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle kalbime geldi ki:
Bu muhtelif turukların (çeşitli yolların) başı ve bu cetvellerin membaı (kaynağı)
Ve şu seyyarelerin (yıldızların) güneşi Kur’ân-ı Hakîmdir (hikmet dolu Kuran’dır). Hakikî tevhid-i kıble (gerçek yöneliş) bunda olur.

Öyleyse, En âlâ (iyi) mürşid (yol gösterici) de ve en mukaddes (kutsal) üstad da (öğretici) odur. Ona yapıştım. Nâkıs (eksik) ve perişan istidadım, Elbette lâyıkıyla o mürşid-i hakikînin (gerçek yol göstericinin) Âb-ı hayat (hayat suyu) hükmündeki feyzini (faydalarını) massedip (içine) alamıyor.
Fakat ehl-i kalb ve sahib-i hâlin derecâtına (derecelerine) göre, O feyzi, o âb-ı hayatı, yine onun feyziyle gösterebiliriz. Demek, Kurân’dan gelen o sözler ve o nurlar,Yalnız aklî mesâil-i ilmiye (ilmi konular) değil,
Belki kalbî, ruhî, hâlî mesâil-i imaniyedir (imani konulardır). Ve pek yüksek ve kıymettar (değerli) maarif-i İlâhiye (ilahi bilgiler) hükmündedirler.
Mektubat / 28. Mektup / 3. Mesele / syf: 339

İmam-ı Rabbani’nin 74. Mektubu Mirza Bediüzzaman’a yazılmıştır.
Özetle;Fakirleri sevmek ve onlara iyilik etmek,Ve İslamiyet’e uymak lazım olduğu bildirilmektedir.

75. Mektubu yine Mirza Bediüzzaman’a yazılmıştır.
Özetle;Mahlukların en üstününe (s.a.v) uymayı, Önce itikadı (îmâni inanış metotlarını) düzeltmeyi, Sonra da fıkıh bilgilerini öğrenmeyi bildirmektedir..

[3]. Hadis-i şerîf meâli, Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 64 / 1744, İmam-ı Rabbani, Mektubat / 75 no’lu mektup

[4]. İmam-ı Rabbani'nin Mirza Bediüzzaman'a yazdıklarından bazı bölümler:
“Latif yazı ile süslü, mübarek sayfanız ulaştı. Noksan sıfatlardan münezzeh Allah’a hamd olsun..
‘Onlar öyle bir cemaattir ki, kendileriyle oturan şekavete (şikayete) düşmez’
Hadis-i şerifindeki mânâ, O şanlı zatlar hakkında buyurulmuştur.
‘O günde kul için şiddet, dehşet, nedamet ve hasretten başka bir şey yoktur.’
Sübhanallah (c.c) o günün şiddetini, Kur'anı Mecid’de şöyle haber verdi:
“Kıyamet sarsıntısı büyük bir şeydir. Öyle bir gündür ki görürsünüz;Emzikli kadın emzirdiğini unutur, Gebe kadın hamlini (karnındakini) düşürür. İnsanları sarhoşlar gibi görürsün. Ama onlar sarhoş olmadılar. Ne var ki, Allah’ın azabı pek çetindir..”

Son nasihat:
“Mutlaka sahib-i şeriat Resullullah’a (a.s.m.) uymak lazımdır. Ona salat, selam ve tahiyyat.
Zira bu ittiba (bağlanma) olmadan kurtuluş muhaldir.Dünyanın aldatmaca süslerine iltifat edilmemelidir.
Böyle bir şeyin varlığı ile yokluğu önemsiz olmalıdır. Zira dünya, Allah katında buğza uğramıştır (kötülenmiştir). Onun katında hiçbir değeri yoktur.. Dünyanın vefasızlığı, tez elden çıkışı bilinen bir şeydir. Hatta görülmektedir.
Bundan önce geçip giden dünya adamlarına bakıp ibret almalısınız.

Allah Teala size ve bize,Seyyidü’l Mürselin Resulullah (a.s.m.) efendimize tâbi olma yolunda başarı ihsan eylesin. Ona ve âline salat ve selam..”

[5]. Mektubat / 5. Mektup / syf: 22 – 23


http://www.karakalem.net/?article=2776

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani: Mirza Bediüzzaman’a İki Mektup
MesajGönderilme zamanı: 24.02.09, 14:16 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 24.12.08, 14:54
Mesajlar: 417
sufi yazdı:
“Eğer şeyh Abdülkadir-i Geylânî,
[b]Şâh-ı Nakşibend ve İmam-ı Rabbânî gibi zatlar,
Bu zamanda olsaydılar...


:shock:

Şu sözlere hep taaccub etmişimdir.

Olsaydılar... Peki yoklar mı? Bu mübarek zatların yolları devam ediyor değil mi? Silsilesi kıyamete kadar devam edecek yollar yok mudur? Zamanın mürşidleri o zamanda ne yapacaklarını bilecek durumda değil midirler?

Hepsini geçtim, Sami Efendi Hz.leri ile görüşen Geylani hz.leri değil midir, evlatlarına Kadiri dersi de ver ve yolumu ihya et diyen?


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani: Mirza Bediüzzaman’a İki Mektup
MesajGönderilme zamanı: 13.11.09, 02:24 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
Alıntı:
Merhum Said Nursi:

“Birini üstad (öğretici) tut, arkasından git. Başkasıyla meşgul olma.” İmam Hz.lerinin şu en mühim tavsiyesi, Benim istidadıma (yapıma) ve ahvâl-i ruhiyeme (ruh halime) muvafık (uygun) gelmedi.


Bu söze göre, Said Nursi merhum, isim benzerliğinden, sanki kendi adına yazıldı diye kendi üzerine alınarak okuduğu tefeül Mektupların tavsiyesine uymamış; yani İmam Rabbani Hz.lerinin tavsiyesini (emrini) dinlememiştir. Bu da pek gariptir. Neden bir övgü ve tasdik vesilesi olarak kullanıldığını anlamak güçtür? Üstad (halefi), Üstadını (Selefini) dinlemiyor, tavsiyesine uyamıyor ama, Selefi (İmam Rabbani Hz.) halefinin (Nursi merhumun) tasdikçisi ve tebşircisi oluyor! Anlayan varsa beri gelsin demişler.

Aykut Tanrıkulu ise her zamanki yapılan gibi olayı bambaşka bir hale dönüştürüvermiş:

Alıntı:
Allahkulu: Önkoşulsuz olarak ‘Tevhid-i kıble et.’ Hiçbir opsiyon koymadan ‘üstadın Kur'an olsun.’ (Bunu İmam Rabbani Hz.leri diyesiymiş...)


Aynı yazı içinde, yukarıdaki ilk alıntı, Nursi'nin sözleri veriliyor ama, alıntılar nerede, yorumlar nerede? Biri doğuya öbürsü batıya...

Üstad kelimesinde parantez içini "öğretici" olarak seçmek de pek parlak bir buluş... Bu durumda mesela Milli Eğitim öğretmenleri, Üniversite hocaları da "öğretici" olduklarından parantez içinin yaptığı çağrışım pek şık olmuş. Cuk diye oturmuş. Bayıldım.

Ve müthiş final: Allahkulu'nun frenleri tutmamış, bu dönüşmüş halin dahi ötesine geçerek, başkalarının Mektubat'tan tefeül yapmasına ihtiyaç bırakmadan, hasılını (en neticeyi) kestirmeden verivermiş: :lol:

Alıntı:
Her türlü sapkınlığın kol gezdiği günümüzde, İman hakikatlerini takviye eden Bediüzzaman’ın eserleri, Güvenilecek rehberler konumundadır. Şu zamanın mânevî yaralarına, En uygun ilaç ve tedavi yöntemlerini içermektedir.


Bu durumda Mektubat'ın ilk kapağını açmanıza, tefeül ile filan vakit kaybetmenize ihtiyaç kalmıyor.

Yani Ey Ümmet-i Muhammed, siz de Nursi gibi, O üstadın arkasından mı gideyim, bu Mürşid-i Kamile mi bağlanayım, yoksa şu öğretmenden mi yardım alayım deyup kararsız kalmayasınız. Hepsini bir kenara atarak "Rehberi Kur'an olan" Zatın kitaplarına bağlanınız. Yani nurcu olunuz. Diye tavsiye etmiş.

Maşallah. Takdir ettim. Büyük başarıdır. Mektubat'tan yola çıkıp, Risale-i Nur'a ulaşmak... :roll:


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani: Mirza Bediüzzaman’a İki Mektup
MesajGönderilme zamanı: 13.11.09, 15:22 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 31.08.09, 12:40
Mesajlar: 164
Konum: istanbul
Ruhan yazdı:
Alıntı:
Merhum Said Nursi:

“Birini üstad (öğretici) tut, arkasından git. Başkasıyla meşgul olma.” İmam Hz.lerinin şu en mühim tavsiyesi, Benim istidadıma (yapıma) ve ahvâl-i ruhiyeme (ruh halime) muvafık (uygun) gelmedi.


Bu söze göre, Said Nursi merhum, isim benzerliğinden, sanki kendi adına yazıldı diye kendi üzerine alınarak okuduğu tefeül Mektupların tavsiyesine uymamış; yani İmam Rabbani Hz.lerinin tavsiyesini (emrini) dinlememiştir. Bu da pek gariptir. Neden bir övgü ve tasdik vesilesi olarak kullanıldığını anlamak güçtür? Üstad (halefi), Üstadını (Selefini) dinlemiyor, tavsiyesine uyamıyor ama, Selefi (İmam Rabbani Hz.) halefinin (Nursi merhumun) tasdikçisi ve tebşircisi oluyor! Anlayan varsa beri gelsin demişler.

Aykut Tanrıkulu ise her zamanki yapılan gibi olayı bambaşka bir hale dönüştürüvermiş:

Alıntı:
Allahkulu: Önkoşulsuz olarak ‘Tevhid-i kıble et.’ Hiçbir opsiyon koymadan ‘üstadın Kur'an olsun.’ (Bunu İmam Rabbani Hz.leri diyesiymiş...)


Aynı yazı içinde, yukarıdaki ilk alıntı, Nursi'nin sözleri veriliyor ama, alıntılar nerede, yorumlar nerede? Biri doğuya öbürsü batıya...

Üstad kelimesinde parantez içini "öğretici" olarak seçmek de pek parlak bir buluş... Bu durumda mesela Milli Eğitim öğretmenleri, Üniversite hocaları da "öğretici" olduklarından parantez içinin yaptığı çağrışım pek şık olmuş. Cuk diye oturmuş. Bayıldım.

Ve müthiş final: Allahkulu'nun frenleri tutmamış, bu dönüşmüş halin dahi ötesine geçerek, başkalarının Mektubat'tan tefeül yapmasına ihtiyaç bırakmadan, hasılını (en neticeyi) kestirmeden verivermiş: :lol:

Alıntı:
Her türlü sapkınlığın kol gezdiği günümüzde, İman hakikatlerini takviye eden Bediüzzaman’ın eserleri, Güvenilecek rehberler konumundadır. Şu zamanın mânevî yaralarına, En uygun ilaç ve tedavi yöntemlerini içermektedir.


Bu durumda Mektubat'ın ilk kapağını açmanıza, tefeül ile filan vakit kaybetmenize ihtiyaç kalmıyor.

Yani Ey Ümmet-i Muhammed, siz de Nursi gibi, O üstadın arkasından mı gideyim, bu Mürşid-i Kamile mi bağlanayım, yoksa şu öğretmenden mi yardım alayım deyup kararsız kalmayasınız. Hepsini bir kenara atarak "Rehberi Kur'an olan" Zatın kitaplarına bağlanınız. Yani nurcu olunuz. Diye tavsiye etmiş.

Maşallah. Takdir ettim. Büyük başarıdır. Mektubat'tan yola çıkıp, Risale-i Nur'a ulaşmak... :roll:


ruhan abi sakin ol biraz. bende biliyorum neler hissettiğini. ama bunlar inan bana muhabbetine zarar verir. adamlarda bir gram muhabbet olmadığı gibi konuşulduklarında muhabbette bırakmıyorlar insanda. ne halleri varsa görsünler. mevlana bulamamış onlar bulsun kitap ile. zaten işe aşikar olanlar asıl amaçlarının ne olduğunu biliyorlar. bol para.

_________________
Bu halkın çoğu kal ehli
Kimi olmuş vebal ehli
Gayet azdır kemal ehli
Cinnü bırak can ara bul
Bir Kâmil İnsan ara bul


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: İmam-ı Rabbani: Mirza Bediüzzaman’a İki Mektup
MesajGönderilme zamanı: 13.11.09, 17:04 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
İmam-ı Rabbani'nin iktidar sahibi "Han", "Mirza" ve "Hakîm" muhiblerine ve dervişlerine yazdığı mektuplar sistematik olarak incelenirse Said-i Nursi'nin tefeulunde çıkan işareti anlamadığı ve Mirza Bediüzzaman'a yazılan "edebe ve şeriatın ilk basamağına davet eden" uyarıcı ihtar mektublarını övünçle naklederek hiç mi hiç anlamadıkları ortaya çıkar.

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye