seyyahin yazdı:
Zühd ve Birr (M.Sami Ramazanoğlu)
1999 - Mayıs Yeni Dünya Dergisi
ZÜHD:
“Allah bir kuluna hayır murad edince onu dinde fakîh kılar. Yâni o kuluna dînin hükümlerini öğrenmeye istidâd verir. Ona kuvvetli hâfıza, anlayış verir. Onu dünyaya tapmaktan korur. Ayıplarını gözlerinde canlandırır. Yâni yaptığı kusurun derhal farkına varıp tevbe eder.”1
İmam Ahmed bin Hanbel Hazretleri der ki, “Zühdün yâni kalbi dünyanın kötü heveslerinden ayırmanın üç derecesi vardır:
1- Kalpten haram temâyülleri söküp atmaktır ki, bu müslümanların avâm tabakasının zühdüdür.
2- Helâlin fazla mikdarına temâyülü kalpten çıkarmaktır ki, bu havâss’ın zühdüdür.
3- Kulu Allah’tan alıkoyan herşeyden kalbi temzlemektir ki, bu da ârifler’in zühdüdür.
GÖNÜL ZENGİNLİĞİ
“Allah bir kuluna hayır dilediği zaman onun zenginliğini kalbinde yaşatır; ona kalp zenginliği verir. Takvâyı yâni Allah korkusunu gönlünde yerleştirir. Allah bir kuluna da şer dilediği vakit fakirliğini iki gözünün önüne getirip gösterir.”2
Kalbi zengin olanlar hayatta dâima müsterih yaşarlar. Kendilerini kötü ihtiraslara kaptırmazlar. Gönlünde Allah korkusu yerleşenlerin kalbi “yakîn” nurlarıyla dolar. Gaflet ve günahlardan derhal tevbe ederler. Aç gözlü insanlar malca ne kadar zengin olurlarsa olsunlar kendilerini fakîr ve muhtâc sayarlar. Bu hâl gözlerinin önünde bir şerr, bir belâ olarak dikilip kalır. Bu yüzden onlar dâimâ ızdırap içinde yaşamaya mahkum olurlar. Kalp zenginliği nasıl büyük bir nimetse açgözlülük de öyle kötü ve amansız bir şerrdir.
GERÇEK ZÜHDE ERMENİN YOLU
“Allah’ın senin üzerine farz kıldığı şeyleri edâ et ki, insanların en çok ve en iyi ibadet edenlerinden olasın. Allah’ın sana haram kıldığı şeylerden uzaklaş ki, insanların en yüksek takvâ sâhiplerinden olasın. Allah’ın senin için takdîr ettiği kısmetine, rızka râzı ve kani’ ol ki, insanların en zenginlerinden olasın.”3
Bu hadis-i şerifteki “farz” şârihlere göre bütün sünnet ve müstehaplara da şâmildir. Çünkü farz ıtlak olununca kemâline masrûf olur. Onun kemâli ise kuldan istenilen bütün ibadetlerin en güzel sûrette yerine getirilmesiyle hâsıl olur. Hadis-i şerifte haramdan uzaklaşmak emrediliyor, demek haramı işlemek şöyle dursun, ona yaklaşmak bile câiz görülmüyor.
ZENGİNLİK, SIHHAT VE GÖNÜL HOŞLUĞU
“Helâlinden kazanmak, hayır yollarından sarfetmek suretiyle takvâya riâyet eden kimsenin zenginliğinde hiçbir beis yoktur. Sıhhatli olmak takvâ sahipleri için zenginlikten de hayırlıdır. Gönül hoşluğu da nimet cümlesindendir.”4
ASIL ZENGİNLİK KALP ZENGİNLİĞİDİR
“Zenginlik yalnız mal, para vesaire çokluğundan ibaret değildir. Ancak asıl zenginlik kalp zenginliğidir. Yâni kanaattir.”5
Hâris olan adam ne kadar zengin olsa daima fakirdir. Tayyibî diyor ki; “Kalp zenginliğinden murad ilim ve amel zenginliğidir de denilebilir. Çünkü, rûh ancak bu sûrette hazzını almış olur.”
BİRR VE İSM
“Birr, rûhun yani vicdanın ısındığı, kalbin yatıştığı şeydir. İsm ise müftîler sana fetvâ verse de rûhun yâni vicdânın ısınmadığı, kalbin yatışmadığı şeydir.”6
Birr, Allah’ın rızâsını isticlâba medâr olan fiilidir. İmam Nevevî’ye göre ulemâ birr’e, sıla-i rahim, sadâkat, lütuf, iyilik, güzel sohbet, iyi muâşeret, tâat, ibadet.” gibi mânâlar vermişlerdir.
Celâleyn tefsirine nazaran Mâide Suresinin ikinci ayet-i kerimesindeki “birr” iyilik demektir. “Berre” fethalı “berr”: Kara, yeryüzü demektir. Bahr ve deniz mukabilidir. Sonra genişlik mânâsıyla “birr” hayırlı işte genişlikte kullanıldı. Cenâb-ı Hakk’a nisbet olunduğu gibi bazan kullara nisbet olunur. Nitekim “Kul Rabb’ına itaat etti” demektir. Buna göre “birr” Allah’tan sevap, kuldan itaat mânâsına gelir. İtaat da itikad ve amel olmak üzere iki nevidir.
Birru’l-valideyn, anaya babaya geniş hizmette ve iyilikte bulunmaktır. “Ukuk” mukabilidir. “Birr” geniş hayır münâsebetiyle doğru söz mânâsına da kullanılır.
Birr kelimesinde haccın kabûlü mânâsı da vardır ki, haccın Allah’ın sevâbına mazhâr olduğunu bildirir.
Bürr ise buğday demektir. Çünkü buğday gıdalar içinde en ziyâde muhtaç olduğumuz bir maddedir.
Birr’in diğer mânâları cennet, hayır, fazîlet, güzellik çok iyilikte bulunmak ve hacc-ı mutlak vs.dir.
Beyzâvî’ye göre birr, hoşnutluğa sebep olan herşeydir.” Ebu’s-Suud, “makbûl hasletlerin ismidir” demiş. Rûhul-meânî’de de “Cenâb-ı Hakk’a yaklaştıran herşey” şeklinde mânâ verilmiştir.
Berr, lütuf ve ihsanı bütün yaratıklarına şâmil mânâsını ifade etmek bakımından Cenâb-ı Hakk’ın esmâ-i hüsnâsındandır. Sâdık, doğru sözlü, iyi insanlara ve meleklere de ıtlak olunur ki, birincisinde cem’i “ebrâr” ikincisinde “berere”dir.
Şah Veliyyullah Dihlevî, der ki: “Birr, insanın mele-i âlâya boyun eğmesini, Alllah’ın ilhâmına kavuşmada kendinden geçmesini, Hakk’ın murâdı içinde fânî olmasını gerçekleştirmek (ve kendisini olgunlaştırmak) üzere işlediği her bir ameldir.
Ayet-i kerîme’deki ism lügatte günah demektir. Bu münâsebetle şaraba, kumara, işkenceye, cezâya yâni günahın cezasına da ism denir. Bir günah işlemek mânâsına masdar olur. Asim, günahkâr, esîm yalancı demektir. Cem’i “âsâm” gelir.
Râgıb el-Isfahânî’ye göre ism, insanı sevaptan geç bırakan fiillerin adıdır.Yalana da ism denilir; çünkü o da günah cümlesindendir. İsm, birr’in mukabilidir. “Birr, nefsi emin ve mutmain kılan, vicdana zevk veren, ism de göğsünü vicdanını tırmalayan şeydir.” mealindeki hadis-i şerif bu iki kelimenin tefsîrini değil, hükmünü tazammun ediyor.
İsm, şer’an ve tab’an kaçınılması vâcip olan şeydir. Seyyid Şerîf Cürcânî, ism, ukûbete hakk veren günahtır. Onunla ancak haram olan şeyler kasdolunur. Zenb ile aralarında fark vardır. Zenb bilerek ve bilmeyerek yapılan günah; ism, bilerek işlenen ve fâili cezâya hak kazanan günahtır.